Author

Cem İnan

Browsing

Kapitalist rasyonalite olarak kendisine sunulan şeyler karşısında dehşete düşen Oblomov, arkadaşı Ştoltz’a şöyle yakınıyordu: “Burada gerçek insan nerede? İnsanın bütünlüğü, bozulmamışlığı nerede kaldı? Nereye saklandı insan? Kendi meziyetlerini böyle ıvır zıvır için nasıl israf etti?” Oblomov’un soruları, kapitalizmin Rusya topraklarında yeni gelişmekte olduğu bir dönemde, ustaca yapılmış gözlemlere dayanıyor. Ama insanın kayboluşu yalnızca bununla sınırlı değil. Modern kapitalist toplumun rasyonelleşmesi aynı zamanda akıl yitimiyle birlikte yürüdü daima. Yani sorun yalnızca kapitalizmin bize “rasyonalite” olarak sunduğu…

Evden çalışma, her ne kadar uzun bir geçmişe sahip olsa da, pandemi ile birlikte hayatlarımıza daha yoğun olarak girmiş bulunuyor. Öyle ki şimdiden gerek dünyada gerekse de Türkiye’de pek çok şirket, evden çalışmayı pandemi sonrasında da kalıcı hale getirmeyi planladıklarını açıkladı. Elbette bunun bazı doğal sınırları var. Fakat yine de evden çalışmanın uygulanabileceği iş kollarında, bunun yaygınlık kazanıyor olması üzerine düşünmemiz gerekiyor. Evden çalışma fikrinin ilk bakışta kulağa hoş gelen bir yanı var. Bütün o…

Yakup Kadri, Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından biri olan “Yaban” romanında Türk köylüsü için şöyle bir gözlemde bulunuyor: “Türk köylüsünün ruhu, durgun ve derin bir sudur. Bunun dibinde ne var? Yalçın bir kaya mı, balçık yığını mı, bir yumuşak kum tabakası mı?” Yakup Kadri’nin sorusu yalnızca Türk köylüsü için değil, belirli bir derinliğe sahip olduğu sanılan, fakat keşfe çıkılmadığı sürece bunun aslında sadece bir kabule dayandığı tüm durumlar için geçerli bir sorudur. Derinlik hissi, sahici…

Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün üzerinden çok geçmemiş ve etkileri sürerken, 2001 yılında Rusya’da yapılan bir anket, Stalin hakkında olumsuz görüşe sahip olanların oranını %43 civarı olarak kaydetmiş. Aynı anket, 2018 yılında yapıldığında ise bu kez olumsuz görüşe sahip olanların oranı %12 gibi bir seviyeye gerilemiş. Peki 17 yılda ne oldu da Stalin’e ilgi bu kadar arttı? Elbette yalnızca Rusya’da gözlenen bir durum değil bu. Twitter verilerine göre, son 1 yıl içerisinde, içinde Türkiye’nin de olduğu 35…

Lenin’in hayatında devrim kantarında tartmadığı çok az şey vardır. Bu nedenle onun hayatını ve bu arada siyasetini konuşurken pek çok şeyi sıralayabiliriz ama başa devrimi yazmadığımız tüm listeler eksik olacaktır. Henri Lefebvre, Lenin üzerine kaleme aldığı kitabında, bir yerde, Lenin’in özel bir yaşamının olup olmadığını irdeliyor. Lefebvre’ye göre, Lenin’in “özel” bir yaşamının olduğu aslında pek söylenemez. Örneğin romanlardaki devrimci figürlerin tavrı Lenin’de yoktur. Bir Byron veya bir Garibaldi gibi de değildir. Hatta Marx ile karşılaştırıldığında…

Yurtseverlik NATO boyunduruğu altında, yabancı askeri teknolojilere bağımlı, bölgede büyük güçlere tetikçilik yapan, emperyalizm ile göbekten bağımlı bir ülkede; kamu işletmelerini, üretimi, sanayiyi tasfiye eden, ülkeyi ekonomik açıdan savunmasız hale getiren bir iktidara karşı, geliştirilecek devrimci stratejinin önemli bir sacayağını oluşturuyor. Devrim’i arıyoruz. Soyut, içeriksiz, programsız, ayakları yere basmayan bir fikir olarak Devrim’i değil ama. Adlı adınca Türkiye devriminin yolunu arıyoruz. Ayakları bu toprağa basan, bu topraklardan kök salacak, yeşerecek bir Devrim’i. Yola çıkarken amacımızın…

Çalışmanın günümüz toplumundaki karakteri bir sis perdesi ile örtülmüş gibidir. Pek küçük yaşlardan itibaren meslekler üzerine düşünürüz, toplumsal yaşamın popüler olan veya olmayan ürünleri bize bunun çeşitli yönlerden imajını sürekli olarak sunar. Bu anlamda toplumsal yaşamı bu kadar çok işgal eden ikinci bir kavrama rastlamak aslında zordur. Fakat bu kadar göz önünde olmasına rağmen, bu bir anlamda tarih aşırı kavramın gözlerden gizlenen bir yanı da vardır: doğal olmayan bir şekilde biçimlendirilmiş kapitalist karakteri. Ama bu…

Yapay zekâ, tıpkı makine örneğinde olduğu gibi, insanın yaratıcı etkinliğinin müthiş olanaklarını vaat ederken, gerçekte bir grup asalak sermaye sahibinin elinde insanlığın gelişimini sınırlayıcı bir amaca hizmet ediyor. İnsanlık tarihi bir anlamda alet kullanmanın da tarihidir. Homo Sapiens’in çağdaş kuzenlerinden ayrılmasını sağlayan temel itki, onun emek ve emek aletleri ile girdiği özel ilişkiydi. İnsanlaşma süreci, emeğin emek araçları ve emeğin nesnesi ile ilişkisindeki süreçte gizlidir. İnsan, doğayı dönüştürürken, doğada ve emeğinin ürününde dışsallaşır, kendini gerçekleştirir.…

Marx’ın düşüncesi, dünyanın mevcut durumunu anlamak ve nihayetinde onu değiştirmek isteyenler için hala en önemli kılavuzdur. Bu anlamda Sartre, Marksizm için “çağımızın düşünsel ufku” derken son derece haklıydı. Ne var ki, bugünün dünyası henüz bu gerçeğe oldukça uzak bir dünyadır. Tüm dünyayı etkisi altına alan bir virüs salgınının gölgesinde yaşadığımız şu günlerde, pek tabii biçimde, dünyanın geleceği de büyük yıkım ile çevresel kriz arasında bir seçime doğru yol alıyormuş gibi görünüyor. Kapitalizm, tarihin en büyük…

Marksizm elbette dinsel yanılsamalar ile mücadeleyi başlangıç noktası olarak görmez. Çünkü insanların bu (ve öbür) dünyayla ilgili yanılsamaları, üretim ilişkilerinin belirlediği gerçek yaşam koşullarının ürünüdür; maddi varlık koşulları değiştirilmediği sürece, bu koşulların ürünü olan yanılsamaları ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır. Koronavirüs salgının tüm dünyayı etkisi altına aldığı olağanüstü zamanlardan geçiyoruz. Kimileri çalışmanın durmaması buyrulan iş kollarında çalıştığı için ekstra önlemlerle bu sıkıntılı süreçte iş yerlerine gidip gelirken, diğer taraftan evden çalışabilen, ücretli/ücretsiz izne ayrılan yahut çalışmayanlar…