Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün üzerinden çok geçmemiş ve etkileri sürerken, 2001 yılında Rusya’da yapılan bir anket, Stalin hakkında olumsuz görüşe sahip olanların oranını %43 civarı olarak kaydetmiş. Aynı anket, 2018 yılında yapıldığında ise bu kez olumsuz görüşe sahip olanların oranı %12 gibi bir seviyeye gerilemiş.1Levada, 2018, The Perception of Stalin. Erişim Tarihi: 12.01.2021.
https://www.levada.ru/en/2018/04/17/the-perception-of-stalin/
Peki 17 yılda ne oldu da Stalin’e ilgi bu kadar arttı?

Elbette yalnızca Rusya’da gözlenen bir durum değil bu. Twitter verilerine göre, son 1 yıl içerisinde, içinde Türkiye’nin de olduğu 35 ülkede “Stalin” pek çok kez trend listelerine girmiş.2GetdayTrends, 2020, Twitter Trend Topic. Erişim Tarihi: 12.01.2021. https://getdaytrends.com/tr/trend/Stalin/ Keza Google arama verileri de benzer bir sonucu gösteriyor. “Who is Stalin”, “Stalin wiki”, “Stalin memes” gibi aramalar en çok aranan trend aramalar içerisinde.3Google Trends, 2021. Erişim Tarihi: 12.01.2021. https://trends.google.com/trends/explore?date=all&q=stalin

O halde tekrar soralım: ne oldu da uzunca bir dönemin en meşhur anti-komünist propagandası “öcü Stalin” yerini “sempatik Stalin”e bırakmaya başladı?

En başa neoliberal modelin çöküşünü yazmak gerekiyor sanırım. Neoliberalizmin iddiası, küreselleşmenin yeryüzünü cennete çevireceği idi, ama görüldü ki gerçekte olan adlı adınca bir cehennemden başka bir şey değil. Önce sınıf mücadelesi sonucu kazanılmış haklar birer birer kaybedildi, emeğin değeri düştü, eşitsizlikler hızlı bir şekilde artmaya başladı. Yine aynı süreçte, emperyalizmin saldırganlığı hızlı bir şekilde yeryüzüne yayıldı.

Sürecin sonunu hepimiz biliyoruz. 2007’de ABD’de patlak veren kriz, bütün bir on yıl boyunca uzantıları devam eden bir süreci başlatmış oldu. Nitekim bugün de etkileri eklenen yeni gelişmelerle devam ediyor. Haliyle krizin faturasının kesildiği geniş halk kesimlerinin, çürüdüğü artık ayyuka çıkan kapitalizmin geleceğine de bu politikaların savunucularına da inancı kalmamış durumda.

Burada bir parantez açalım. Kitlelerin “kendiliğinden” tepkileri, sanıldığının aksine her zaman iyi sonuçlanmaz. Hatta çoğunlukla patolojik tepkiler doğurur. Bir tarafta kitlelerin yerleşik güçlere güvensizliği sola ve onun figürlerine ilgiyi doğururken, diğer tarafta ise patolojik bir tepki olarak bugün “sağ popülizm” olarak adlandırılan faşizan, milliyetçi hareketlere de can suyu taşımış oldu. Bunun nedenleri bu yazının kapsamını aşıyor, o yüzden parantezi burada kapatıyorum.

Kurguların çöktüğü, geleceğe inancın kalmadığı durumlarda en doğal insan tepkisi, olan bitenleri anlamlandırmaya çalışmaktır. Fakat öncünün yokluğunda anlam arayışı, dalgalı bir denizde pusulasız gezmeye benzer, pek azı karayı görebilirken çoğu alaborada yitip gider. Neoliberalizmin iflası ile birlikte artan hoşnutsuzluk dalgasında, karayı görme şansını yakalayan şanslı azınlığın, ağırlıkla gençler olduğunu söylersek sanırım pek yanlış ifade etmemiş oluruz.

Elbette bunun sınıfsal bir boyutu var:

Gençlerin önemli bir bölümü istikrarlı, sürekli işlerden yoksundur. Çoğu kayıt dışı işlere muhtaç; bir önceki kuşağa (ebeveynlerine) göre gelirleri daha düşük; sosyal güvenlik sistemiyle bağları, güvenceleri çok daha zayıftır. Ödenemeyen borçlar tırmanmakta; bankalarla yoksul, işsiz gençler arasındaki kovalamaca, ağır bir sosyo-ekonomik sorun olarak siyasetin gündemine girmektedir.”4Korkut Boratav, 2019, ABD’de Sosyalizm Canlanıyor. Erişim Tarihi: 12.01.2021. https://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/abdde-sosyalizm-canlaniyor-255332

Gençler arasında radikallik çizgisine hızlıca gelebilen ağırlıklı bir diğer kesim de elbette öğrenciler. Toplumsal üretim ve yeniden üretim içindeki “özgül” konumları gereği öğrencilerin sol hareketlerin doğal tabanı olduğu bilinen bir durum. Kendiliğinden tepkilerin gelişiminde de benzer izlek söz konusu aslında. Düzenin temellerinin sarsıldığı durumlarda öğrenciler, toplumun ideolojik temellerini sorgulama yönünde diğer kesimlere oranla daha avantajlı konuma sahipler. Haliyle son yıllarda iyice ayyuka çıkan yoğun eşitsizlikler ve düzenin meşruiyet krizi, öğrenci gençliğin de büyük oranda yüzünü sola ve sosyalizme çevirmesine vesile oluyor.

Stalin meselesi de tam burada devreye giriyor. Sosyalizm denildiğinde akla ilk gelen figürlerden biri şüphesiz ki Stalin’dir. Bir tartışma programında veyahut Hollywood filminde bile alakasız bir biçimde adının sıkça anıldığına mutlaka şahit olunmuştur. İkinci Savaş sonrası Stalin öyle meşru bir konumdaydı ki bunun silinmesi için yıllara yayılan yoğun bir propaganda gerekiyordu, öyle de yapıldı. Bugün dünyanın neresinde olursa olsun sosyalizme dair bir şeyler söylemeye çalışırsanız mutlaka biri atılacaktır: “Tamam ama Stalin…”. Bir anlamda mevcut düzenin ideolojik temellerinin Stalin düşmanlığı ile de karıldığını söyleyebiliriz. Haliyle düzenin sarsılışı da bu büyük devrimciyi geri gün yüzüne çıkarıyor.

Fakat bunun tek başına olumlu olduğu aslında şu noktada pek söylenemez. Tepkiselliğin de bir sonucu olarak gelişen radikal yönelişler çoğunlukla “biçimin içeriği aştığı” bir forma sahip. Haliyle bir “devrimci figür olarak Stalin”den ziyade bir “ikon olarak Stalin” gün yüzüne çıkıyor. Tıpkı Che Guevara örneğinde olduğu gibi, artan ilgide bir büyük devrimciden geriye sadece “imaj” kalıyor.

Popüler bir kitap alışveriş sitesinin verileri de bu yönde. Örneğin son 3-4 yıl içerisinde Stalin’in “meşhur” kitaplarından hiçbiri anlamlı bir seviyede satılmamış. Her sene 70-80 kadar kitap ya satılıyor ya satılmıyor.5Kitapların yıl içinde ne kadar sattığına dair derli toplu veriler ne yazık ki pek bulunmuyor. Yazının yazım aşamasında ulaştığımız Stalin kitapları basan çeşitli yayınevleri de sanırım teknik nedenler dolasıyla verilerini paylaşmadılar. Satış verilerine, Kitapyurdu adlı kitap alışveriş sitesinin paylaştığı satış verilerini kullanarak ulaştık. Sol yayıncılıkta popülerlik kazanan yayınevlerinin de yayın ajandasında Stalin’e dair kitaplara rastlamak pek mümkün değil.

O halde şöyle söylemek mümkün: kıyıyı görmüş olmak kıyıya sağ salim ulaşılacağı anlamına gelmiyor. Pekâlâ bir kayalığa çarpıp parçalanmak da mümkün. Kıyıya ulaşmak için bir deniz fenerine yani öncüye ihtiyaç var. Tüm bu artan ilginin anlamlı bir rotaya oturması, bu kez “içeriğin biçime hâkim gelmesi” için de bir öncüye ihtiyaç var. Devrimci bir öncüye.

O halde devrimcilerin klasikleri tekrar okumasının belki de tam zamanıdır.

Notlar:

[1] Levada, 2018, The Perception of Stalin. Erişim Tarihi: 12.01.2021.
https://www.levada.ru/en/2018/04/17/the-perception-of-stalin/

[2] GetdayTrends, 2020, Twitter Trend Topic. Erişim Tarihi: 12.01.2021. https://getdaytrends.com/tr/trend/Stalin/

[3] Google Trends, 2021. Erişim Tarihi: 12.01.2021. https://trends.google.com/trends/explore?date=all&q=stalin

[4] Korkut Boratav, 2019, ABD’de Sosyalizm Canlanıyor. Erişim Tarihi: 12.01.2021. https://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/abdde-sosyalizm-canlaniyor-255332

[5] Kitapların yıl içinde ne kadar sattığına dair derli toplu veriler ne yazık ki pek bulunmuyor. Yazının yazım aşamasında ulaştığımız Stalin kitapları basan çeşitli yayınevleri de sanırım teknik nedenler dolasıyla verilerini paylaşmadılar. Satış verilerine, Kitapyurdu adlı kitap alışveriş sitesinin paylaştığı satış verilerini kullanarak ulaştık.

Döviz ile destek olmak için Patreon üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Türk Lirasıyla destek olmak için Kreosus üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Devrim dergisini dijital ya da basılı olarak edinmek, abone olmak için Shopier’daki mağazamıza göz atabilirsiniz.
Cem İnan
Author