Toplumsal eşitsizlikler ne diğer canlı türleri ne de hormonal farklılıklar örnek gösterilerek açıklanabilir. Bu noktada biyolojik deterministler, var olan toplumsal eşitsizlikleri biyolojik olguları çarpıtarak aklamaya çalışıyor.

Son zamanlarda artan kadına yönelik şiddet, toplumun vicdan sahibi kesimlerini derinden yaralıyor. Ne yazık ki her cinayetten, şiddet eyleminden sonra suçluyu aklamaya çalışan, hatta onlara destek veren çeşitli açıklamaları sosyal medyada görmek mümkün. Fakat kimi çevreler (örneğin popüler bilim insanları) gerçekleşen şiddet eylemlerini kendilerince bilimsel olduklarını iddia ettikleri bir alana çekerek bu tarz eylemlerin olağan olduğunu varsayıyorlar. Bilimsel olmaktan çok ideolojik yanılsamaya dayanan bu önermler oldukça hatalı. Başlıca argümanları, şiddetin evrimsel tarihe sahip olduğu ve ataerkilliğin kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıklardan dolayı her daim var olacağı şeklinde. Dolayısıyla biyolojik determinizmden1“Biological determinism – Oxford Reference”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.oxfordreference.com/view/10.1093/oi/authority.20110803095507933. [Erişim: 15-Eki-2020]. beslenen ve yer yer tekrardan su yüzüne çıkan bu yoz bakışın hatalarını bilimsel çerçevede bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.

Şiddet denildiği zaman akla ilk olarak erkeklerin gelmesi şaşırtıcı değil! Yapılan araştırmalara göre şiddet olaylarının %91’i erkekler tarafından gerçekleştiriliyor ve kadınlar da bu şiddetin hedefi oluyor.2F. T. McAndrew, “The interacting roles of testosterone and challenges to status in human male aggression,” Aggress. Violent Behav., c. 14, sayı 5, ss. 330–335, 2009.⁠ Dünya genelinde öldürülen kadınların %38’i partnerleri tarafından katlediliyor. Kadınların %30’u hayatlarının bir döneminde fiziksel, psikolojik şiddete maruz kalıyor.3“Violence against women”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/violence-against-women. [Erişim: 19-Eyl-2020].⁠ Türkiye’de 2019 yılı resmi verilerine göre 474 kadın cinayete kurban gitti.4“Türkiye’de Kadın Hakkı İhlalleri Raporu yayımlandı”, 2020. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.birgun.net/haber/turkiye-de-kadin-hakki-ihlalleri-raporu-yayimlandi-290881.⁠ Üstü kapatılan, kayıtlara geçmeyen olaylar da hesaba katıldığında durumun vahameti daha da büyüyor. Nerdeyse her gün en az bir kadın erkekler tarafından öldürülüyor.5“dokuz8HABER derledi: Son bir haftada en az 4 çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığı ortaya çıktı”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://dokuz8haber.net/toplumsalcinsiyet/dokuz8haber-derledi-son-bir-haftada-en-az-4-cocugun-cinsel-istismara-maruz-birakildigi-ortaya-cikti/. [Erişim: 19-Eyl-2020].

Durum oldukça iç karartıcı! Fakat, yine de kadın-erkek eşitsizliğini ve kadına yönelik şiddeti aklayan kimi açıklamalar filizlenebiliyor. Örneğin diğer canlı türlerinde şiddeti çağrıştıracak davranışlar ya da kadın-erkek arasındaki hormonal farklılıklar şiddeti ve eşitsizliği aklamak için birer zemin oluşturuyor.

Öne sürülen bu iddiaları sırasıyla inceleyelim.

Evrim Temelli İddialar

Şiddetin evrimsel kökeninin araştırılması bilim insanlarının uzunca bir süredir dikkatini çekiyor. Özellikle evrimsel psikoloji alanında yapılan çalışmalar canlılar arasındaki davranış benzerliklerini veya farklılıklarını ortaya çıkarmaya çalışıyor.6G. Akçay, “İlişkilerdeki Erkek Şiddetinin Evrimsel Psikolojisi | BilimFili.com”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://bilimfili.com/iliskilerdeki-erkek-siddetinin-evrimsel-psikolojisi. [Erişim: 16-Eyl-2020].⁠ Fakat sosyobiyolojik açıklamaların bu alana müdahalesi toplumun şiddete bakış açısını bulandırarak çarpıtmalara neden oluyor. Şiddetin evrimsel olarak insanlara fayda sağladığı ve bu nedenle doğal seçilim yoluyla insan popülasyonlarında yaygınlık kazandığı söylemi bu çevreler tarafından sıklıkla dillendiriliyor. Bu iddia desteklenirken diğer canlı türlerinde gözlemlenen şiddetvari olaylara atıfta bulunuluyor.7“The Evolution of Human Aggression | Live Science”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.livescience.com/5333-evolution-human-aggression.html. [Erişim: 09-Eki-2020].⁠ Örneğin üreme için ölümüne dövüşen geyikler, su aygırları, bizonlar ya da avını vahşice parçalayan aslanlar… Sanki hepsi vahşetin insan popülasyonlarına kadar uzanan tarihselliğini oluşturuyor. Hatta ördeklerde ve – insanlara görece daha yakın – şempanze topluluklarında daha ağır olaylara rastlanıyor.

Ördekler çiftleşme döneminde tıpkı diğer canlılar gibi eş aramaya çıkarlar. Eğer erkekler dişiyi etkilemeyi başarırsa çiftleşme olağan bir şekilde gerçekleşir. Fakat kimi zaman çiftleşme olayı bu kadar normal gerçekleşmez. Erkekler dişi ördeği etkilesin veya etkilemesin dişi ördekle toplu bir şekilde zorla çiftleşirler. Diğer bir deyişle ‘toplu tecavüz’ gerçekleşmiş olur. Bu olay dişi ördeklerin ölümüyle de sonuçlanabilir.8“Ördeklerin Korkunç Sırrı: Cinsiyetler Arası Çiftleşme Mücadelesinde Spiral Penisler! – Evrim Ağacı”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://evrimagaci.org/ordeklerin-korkunc-sirri-cinsiyetler-arasi-ciftlesme-mucadelesinde-spiral-penisler-7949. [Erişim: 19-Eyl-2020].⁠ Bir diğer ilginç örnek ise 1974-1978 yılları arasında gerçekleşen Gompe şempanze savaşıdır. Tanzanya’da Gompe Ulusal Parkı’nda iki şempanze klanının alan kavgası nedeniyle insanlar nezdinde vahşi sayılabilecek şiddet olayları oldu. Şempanzeler birbirlerini taşlar yardımıyla yaralayarak öldürdüler, birbirlerinin yüzlerini parçaladılar ve daha nicesi dört yıl boyunca gerçekleşti.9“4 Yıl Savaşları: Gombe Şempanze Savaşı (1974-1978) – Evrim Ağacı”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://evrimagaci.org/4-yil-savaslari-gombe-sempanze-savasi-19741978-4576. [Erişim: 19-Eyl-2020].

Yukarıda verilen örnekler doğa koşullarında hayatta kalım savaşının nasıl ilerlediğine dair çarpıcı örneklerden birkaçı. Peki sorun nerede başlıyor? İnsan algısına göre kuşkusuz tüm bunlar vahşetin-şiddetin birer tarifi oluyor ancak insanlar diğer türlerdeki topluluk yapılarını, davranışlarını incelerken ister istemez insani bir algı çerçevesinde yorumlar yapıyor, yapabiliyor. Ördeklerdeki toplu tecavüzde erkeklerin bilinçli olarak tecavüz eylemini gerçekleştirmesi beklenemez. Bunun yerine gelecek nesillere olabildiğince yavru bırakma içgüdüsü harekete geçiyor. Görüldüğü gibi bu içgüdü dişilerin ölümüne neden olup tam tersi bir durumla sonuçlanabiliyor.

Genetik olarak yakın olduğumuz Gompe şempanzelerindeki savaşlar ise insanlara daha tanıdık! Yaralardan akan kanı avuçta biriktirip içme eylemi adeta bir işkenceyi andırıyor. Ancak tekrardan belirtmek gerekir ki her ne kadar akrabalık derecemiz yüksek olsa da ve fizyolojik-biyolojik birçok benzerlik bulunsa da şempanzelerde de insanlardaki kadar bilişsel bir düzey yok. O nedenle bu kadar hassas bir olguyu (şiddeti) insanlara uyarlamak hataları beraberinde getirecektir. Ayrıca, insan topluluklarındaki şiddetin kökeni şempanzelerde yatsa bile günümüz koşullarında ve bilinç düzeyinde neden hala korunmak istensin?

İki temel soru bu bölümü özetleyebilir: 1) Diğer canlı türlerinde meydana gelen şiddet benzeri olaylar direkt olarak insan toplumlarındaki şiddet olaylarını açıklamak için kullanılabilir mi? 2) İnsanlardaki şiddet davranışı atalarından miras kaldıysa dahi, bu onların şiddeti sürdürmelerini gerektirir mi (özellikle biyolojik ve kültürel olarak uzun bir yol katedilmişken)?

Hormonlarla Eşitsizliği ve Şiddeti Aklamak

Erkek ve kadınlar arasındaki hormonal farklılıklar, kadın-erkek eşitsizliğini ve erkek şiddetini aklamak için sıklıkla kullanılan diğer bir argüman. Zamanı geri sardığımızda birçok bilim insanının bu fikri desteklediğini görüyoruz.

Örneğin, 1970’li yıllarda biyolojik determinizm savunucusu Goldberg “Patriyarkanın Kaçınılmazlığı” adlı kitabında tarihin tüm dönemlerinde ataerkilliğin olduğunu, tüm insan topluluklarında otorite ve liderliğin erkeklerle özdeşleştiğini belirterek kadın-erkek eşitsizliğini meşrulaştırıyordu.10S. Goldberg, The Inevitability of Patriarchy, 2. baskı. New York. N.Y.: Morrow, 1974.

Maccoby ve Jacklin, “Kızlar erkeklerden daha iyi sözel zekaya sahiptir; erkekler de görsel-uzamsal (mekanik) alanda ve matematikte daha başarılı ve kızlardan daha saldırgandır” diyor.11E. E. Maccoby ve C. N. Jacklin, The Psychology of Sex Differences. Stanford, CA: Stanford Univ. Press, 1974. Burada, ilk cümlede yer alan kız çocuklarına övgü olarak algılanabilecek sözel zekayla ilgili olumlu çıkarım, aslında kadınların belirli bir alana hapsedilmesini ima ediyor. Bunu “Sosyobiyoloji: Yeni Sentez” kitabını yazan E.O Wilson’un bir açıklamasında daha net görebiliriz: “Birebir aynı eğitime ve mesleklere eşit erişime sahip olunsa dahi erkekler politikada, iş yaşamında ve bilimde kadınlara kıyasla orantısız olarak daha fazla yer alacaktır.”12E. O. Wilson, “HUMAN DECENCY IS ANIMAL – The New York Times”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.nytimes.com/1975/10/12/archives/human-decency-is-animal-hawks-and-baboons-are-not-usually-heroic.html. [Erişim: 09-Eki-2020].

Goldberg bir başka söyleminde işin içine hormonları da dahil ediyor: “Hormonal farklılıklar erkeklere baskın olmak için güç katmaktadır. (…) erkekler baskın olmak için gerekirse kavga edecekler, çıkarlarını korumak için her türlü eylemi yapacaklardır.”10S. Goldberg, The Inevitability of Patriarchy, 2. baskı. New York. N.Y.: Morrow, 1974.

Dikkat çeken nokta, yukarıdaki yorumların hiçbiri cahil, bağnaz kesimler tarafından yapılmıyor! Hepsi alanında belirli bir etkiye sahip, biyolojik determinizmi benimseyen bilim insanları tarafından ortaya koyuluyor.

Hormonların özelliklerine daha detaylı bakacak olursak…

Hormonlar endokrin sistemimiz tarafından salgılanan ve metabolik olarak çeşitli görevleri olan moleküllerdir. Bu moleküller vücudumuzda bulunan bezler veya organlar tarafından salgılanabilirler. Örneğin, günlük hayatta sıklıkla duyduğumuz insülin, pankreas tarafından salgılanır; eksikliğinde guatr hastalığına neden olan troksin hormonu tiroit bezi tarafından üretilir. Bunların haricinde eşey organlardan (testis, yumurtalık) salgılanan hormonlar da bulunmaktadır. Testosteron temel olarak testislerde üretilen cinsel karakterin gelişimini sağlayan hormondur. Erkeklerde sakal çıkması, ses kalınlaşması, cinsel organ gelişimi vb. bu hormon sayesinde gerçekleşir. Kadın eşey hormonlarının başlıcaları da östrojen ve androjendir. Bu iki hormon menstürasyon döngüsünden göğüslerin gelişimine kadar birçok olayda görev alır.13S. S. Mader, M. Windelspecht, ve A. Cognato, Biology, 11. baskı. McGraw-Hill, 2013.

Bu noktada biyolojik deterministler (örneğin Goldberg) eşey hormonlarını temel alarak testosteron hormonunun erkeklerdeki üstünlüğü sağlayan asıl hormon olduğunu, bunun yanında kadın eşey hormonlarının kadınları kırılgan ve her daim korunmaya muhtaç yapıya sevk ettiğini öne sürüyorlar. Fakat yapılan araştırmalar böyle bir testosteron-şiddet bağıntısının olmadığını göstermiştir. Robert Burris ve arkadaşlarının Japon üniversitelerindeki ragby takımları üzerine yaptığı çalışmada testosteronun sporcuları şiddet eğilimli yapmak yerine daha alçakgönüllü, hoşgörülü yaptığı bulunmuştur.14Y. Inoue vd., “Testosterone promotes either dominance or submissiveness in the Ultimatum Game depending on players’ social rank”, Sci. Rep., c. 7, sayı 1, ss. 1–9, 2017.⁠ Bunun yanı sıra erkek ve kadınlardaki eşey hormonlarının biyokimyasal yapısı incelendiğinde testosteron ve androjenin birbirine benzer olduğu ortaya çıkmıştır. Hatta testosteronun öncülü androjendir. Bu nedenle yapısal olarak oldukça benzeyen iki hormonun birbirinden bu kadar zıt sonuçlara (ataerkilliğe, şiddet eğilimine) neden olması olası değildir. Diğer gözden kaçırılan noktaysa kadın ve erkek eşey hormonlarının her iki cinsiyette ortak olarak adrenal bezlerden salgılanmasıdır.13S. S. Mader, M. Windelspecht, ve A. Cognato, Biology, 11. baskı. McGraw-Hill, 2013.15S. Rose, R. C. Lewontin, ve L. J. Kamin, Not In Our Genes. Penguin Books, 1990. Hem erkeklerde hem de kadınlarda ortak olarak östrojen, androjen ve testosteron üretimi vardır. Aradaki tek fark bu hormonların kadın ve erkekte salgılanma miktarlarıdır.

Kısaca, çok temel biyoloji bilgileri kullanılarak ve güncel araştırmalar sayesinde hormonların eşitsizlik yarattığı yönündeki görüşlerin yanlışlığı gün yüzüne çıkıyor.

Sonuç

Toplumsal eşitsizlikler ne diğer canlı türleri ne de hormonal farklılıklar örnek gösterilerek açıklanabilir. Bu noktada biyolojik deterministler, var olan toplumsal eşitsizlikleri biyolojik olguları çarpıtarak aklamaya çalışıyor. Gompe şempanzelerine, ördeklere, birtakım canlıların topluluk yapısına bakarak doğrudan insan topluluklarının şiddete meyilli olduğu söylenemeyeceği gibi eşey hormonları göz önünde bulundurularak yapılan kadın-erkek ayrımı da ağır bir indirgemeceliğin ağına takılmaktır. Dolayısıyla kadın-erkek eşitsizliğini normalmiş gibi gösteren asılsız her türlü görüşten uzaklaşmak gerekiyor.

Diğer canlılardaki davranışlarla insanlardaki davranışlar arasında bağdaşım kurulurken insanlara kapsamlı bir yer ayırmak gerekiyor. Çünkü, insanlaşmadan söz edildiğinde diğer türlerde görülmeyen genetik, ekolojik, bireysel, toplumsal, kültürel vb. birçok etmen işin içine giriyor.16E. Morin, Yitik Paradigma:İnsan Doğası. İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.⁠ Örneğin en basitinden insanda beynin evrimi diğer hiçbir canlı türünde olmadığı kadar farklı bir boyuta ulaşmış ve insanların bilinç kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Bunun yanında gelişkin beyin sayesinde insan toplulukları kültürleri oluşturmuş, oluşan kültür de beynin evrimini etkilemiştir.16E. Morin, Yitik Paradigma:İnsan Doğası. İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.⁠ Yani insanlar diğer hiçbir canlı türünün sahip olmadığı kadar karmaşık bir evrimsel tarihe sahip olmuştur. Bu nedenle ‘X’ türünde var olan bir olguyu direkt insan topluluklarına uygulamak, insanların milyonlarca yıllık evrimsel gelişimini yok saymaktır. Fakat bu çıkarım, insanların atalarından hiçbir şeyin miras kalmadığı yorumunu doğurmamalıdır. Kuşkusuz insanların akrabalık derecesine bağlı olarak diğer canlı türleriyle ortaklaştıkları toplumsal yönleri de vardır.

Biyolojik deterministler insan toplumundaki sorunları (örneğin kadın-erkek eşitsizliği ve şiddet) kendi görüşlerine göre eğip bükerek temize çıkarmaya çalıştılar fakat bunun yanında aynı “esnekliği” insan toplumundaki eşitsizlikleri eleştirmek için göstermediler. Örneğin “İneklerde, atlarda, domuzlarda nasıl işliyorsa insanda da öyle işler” diyen popüler bilim yazarlarından Richard Dawkins hiçbir zaman ‘İneklerde ve diğer türlerde – insan topluluklarındaki anlamıyla – özel mülkiyet anlayışı yok, o zaman insanlarda da olmaması gerekir” diye bir görüş öne sürmedi!17“Richard Dawkins on Twitter: ‘It’s one thing to deplore eugenics on ideological, political, moral grounds. It’s quite another to conclude that it wouldn’t work in practice. Of course it would. It works for cows, horses, pigs, dogs & roses. Why on earth wouldn’t it work for humans? Facts ignore ideology.’ / Twitter”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://twitter.com/RichardDawkins/status/1228943686953664512. [Erişim: 12-Eki-2020]. Elbette bu varsayım da bilimsel olarak eksiktir çünkü yukarıdaki paragrafta belirtildiği gibi insan evrimini çok daha geniş ve detaylı bir açıdan değerlendirmek gerekir. Fakat biyolojik deterministlerin tercihlerini net bir şekilde ortaya koyuyor.

Özet olarak, ideolojik arka plan bilimcilerin bilimi ele alma, hatta gerçekleri algılama biçimini değiştiriyor. Biyolojik deterministler, her türlü eşitsizliğin kaynağı olan günümüz burjuva ideolojisi çerçevesinde olguları yorumluyorlar.18O. Tağ, “Bilim ve Anti-Politizm | Dsosyal”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://dsosyal.com/makale/bilim-ve-anti-politizm/ [Erişim: 24-Eki-2020].⁠ İdeolojilerine uydurmak için gerçekliği hiç düşünmeden bükebiliyorlar. Dolayısıyla, ilerici ve toplumsal bilim anlayışını benimseyen bilimcilerin, biyolojik deterministlerin yaptığı gibi gerçekleri teorilere uydurmak yerine teorileri gerçeklere uydurması gerekiyor.19S. A. C. Doyle, The Adventures of Sherlock Holmes, 10. baskı. Penguin Books, 1994.⁠ Bu noktada toplumcu bilimcilerin her türlü şiddete ve eşitsizliğe karşı durması bir ödev olarak beliriyor.

#NadirayaNeOldu

#PınarİçinAdalet

#GülistanDokuNerede

* Biyolojik determinizm: Bireyin oluşumunda genlerin etken olduğunu bunun yanında çevrenin ve diğer değişkenlerin bir etkisinin olmadığını ya da çok az olduğunu varsayar. Richard Dawkins’in canlıları genlerin hizmetinde bir makine olarak tanımlamasıyla tekrardan popülerlik kazanmıştır. Siyahilerin akli olarak yetersiz oldukları (IQ testleri), genetik hastalığa sahip insanların hadım edilmeleri, şiddet eğiliminin doğal olduğu, erkeklerin biyolojik ve fizyolojik olarak kadınlara göre üstün olduğu gibi iddialar biyolojik determinizm savunucularının kimi argümanlarıdır. 20.yy’nin başlarında felsefi temeli kurulan bu görüşün günümüze doğru etkisi azalmıştır. Fakat belirli aralıklarla gün yüzüne çıkmaya devam etmektedir.

Notlar:

[1] “Biological determinism – Oxford Reference”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.oxfordreference.com/view/10.1093/oi/authority.20110803095507933. [Erişim: 15-Eki-2020].

[2] F. T. McAndrew, “The interacting roles of testosterone and challenges to status in human male aggression,” Aggress. Violent Behav., c. 14, sayı 5, ss. 330–335, 2009.

[3] “Violence against women”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/violence-against-women. [Erişim: 19-Eyl-2020].

[4] “Türkiye’de Kadın Hakkı İhlalleri Raporu yayımlandı”, 2020. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.birgun.net/haber/turkiye-de-kadin-hakki-ihlalleri-raporu-yayimlandi-290881.

[5] “dokuz8HABER derledi: Son bir haftada en az 4 çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığı ortaya çıktı”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://dokuz8haber.net/toplumsalcinsiyet/dokuz8haber-derledi-son-bir-haftada-en-az-4-cocugun-cinsel-istismara-maruz-birakildigi-ortaya-cikti/. [Erişim: 19-Eyl-2020].

[6] G. Akçay, “İlişkilerdeki Erkek Şiddetinin Evrimsel Psikolojisi | BilimFili.com”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://bilimfili.com/iliskilerdeki-erkek-siddetinin-evrimsel-psikolojisi. [Erişim: 16-Eyl-2020].

[7] “The Evolution of Human Aggression | Live Science”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.livescience.com/5333-evolution-human-aggression.html. [Erişim: 09-Eki-2020].

[8] “Ördeklerin Korkunç Sırrı: Cinsiyetler Arası Çiftleşme Mücadelesinde Spiral Penisler! – Evrim Ağacı”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://evrimagaci.org/ordeklerin-korkunc-sirri-cinsiyetler-arasi-ciftlesme-mucadelesinde-spiral-penisler-7949. [Erişim: 19-Eyl-2020].

[9] “4 Yıl Savaşları: Gombe Şempanze Savaşı (1974-1978) – Evrim Ağacı”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://evrimagaci.org/4-yil-savaslari-gombe-sempanze-savasi-19741978-4576. [Erişim: 19-Eyl-2020].

[10] S. Goldberg, The Inevitability of Patriarchy, 2. baskı. New York. N.Y.: Morrow, 1974.

[11] E. E. Maccoby ve C. N. Jacklin, The Psychology of Sex Differences. Stanford, CA: Stanford Univ. Press, 1974.

[12] E. O. Wilson, “HUMAN DECENCY IS ANIMAL – The New York Times”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.nytimes.com/1975/10/12/archives/human-decency-is-animal-hawks-and-baboons-are-not-usually-heroic.html. [Erişim: 09-Eki-2020].

[13] S. S. Mader, M. Windelspecht, ve A. Cognato, Biology, 11. baskı. McGraw-Hill, 2013.

[14] Y. Inoue vd., “Testosterone promotes either dominance or submissiveness in the Ultimatum Game depending on players’ social rank”, Sci. Rep., c. 7, sayı 1, ss. 1–9, 2017.

[15] S. Rose, R. C. Lewontin, ve L. J. Kamin, Not In Our Genes. Penguin Books, 1990.

[16] E. Morin, Yitik Paradigma:İnsan Doğası. İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.

[17] “Richard Dawkins on Twitter: ‘It’s one thing to deplore eugenics on ideological, political, moral grounds. It’s quite another to conclude that it wouldn’t work in practice. Of course it would. It works for cows, horses, pigs, dogs & roses. Why on earth wouldn’t it work for humans? Facts ignore ideology.’ / Twitter”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://twitter.com/RichardDawkins/status/1228943686953664512. [Erişim: 12-Eki-2020].

[18] O. Tağ, “Bilim ve Anti-Politizm | Dsosyal”. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://dsosyal.com/makale/bilim-ve-anti-politizm/ [Erişim: 24-Eki-2020].

[19] S. A. C. Doyle, The Adventures of Sherlock Holmes, 10. baskı. Penguin Books, 1994.

Döviz ile destek olmak için Patreon üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Türk Lirasıyla destek olmak için Kreosus üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Devrim dergisini dijital ya da basılı olarak edinmek, abone olmak için Shopier’daki mağazamıza göz atabilirsiniz.