Daha hızlı ve daha yüksek kâr oranlarıyla değerlenmek isteyen sermaye bu alanlara yöneliyor, dijitalleşebilecek sektörlerin toplam ağırlığı artıyor ve bu görece boş alana herhangi bir engel olmadan saldıran sermayenin karşısına işçi sınıfının yanıtını mutlaka çıkarmak gerekiyor. Bu yanıt ise elbette örgütlü olmalı.
Aslında uzunca bir süredir gündemimizde olan bir mücadele alanı, Koronavirüs salgınının da etkisiyle önem hiyerarşisinde hızla yukarı tırmandı. Nasıl tırmanmasın! Belirsiz bir süreliğine birbirimizi yakından görme, yüz yüze toplantılar yapma, ya da yeni insanlarla tanışma ve fikirlerimizi fiziksel olarak aynı ortamda tartışmaya açma şansımız ortadan kalktı. Bırakalım herhangi bir toplantıyı veya eylemi, sosyalist mücadele açısından en önemli gün sayılan 1 Mayıs “İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” kutlamaları bile gerçek anlamda yapılamıyor.1Aslında DİSK tarafından ilan edilmiş bir tür kutlama var ancak bu biraz da dostlar alışverişte görsün etkinliği. Çok daha uzun tartışmaların konusu ancak siyasi eksikler, devrimci iddialar ve hedeflerden yoksun olma durumu ile birleşince uzunca bir zamandır 1 Mayıs tartışmalarının en çok ilgi gören kısmının alana dair tartışmalar olmasına neden olmuştu. Bugün pandemi nedeniyle ortaya çıkan durum belki de genel etkisizliği ve iddiasızlığı fiziksel olarak da göstermesi nedeniyle hayırlı bile sayılabilir.
İcatlar ihtiyaçtan doğarlar.2“Gereklilik icadın anasıdır ve daha önemlisi, düşüncenin ve eylemin de.” (F. Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Sol Yayınları, İkinci Baskı, 2010, s. 164) Bu kez ihtiyaç icadın kendisine değil ama zaten var olan teknolojik gelişmelerin devrimci mücadele alanında kullanılması gerektiği fikrinin pekişmesine ve bu konuda farklı pratiklerin yaygınlaşmasına vesile oldu. Biz de etkinliklerimizi Devrim dergisinin çıkışından itibaren odaklanacağımızı ilan ettiğimiz (sanal alan, dijital ortam ya da internet diye ifade edilen) bu alana hızlıca kaydırmaya ve sonuç almaya başladık.3Devrim dergisi çıktığı günden bu yana dijital alanda da hazırlanıp sunulduğu için basılı dergi yerine tamamen dijitale geçmekte zorlanmadı. Bu yazı yazıldığı sırada dsosyal.com’un Discord grubunda Kapital okuma grubu üçüncü oturumunu bitirmiş, haftalık gündem değerlendirmesinin yapıldığı bir program başlamış, 1 Mayıs özel yayını duyurulmuş, bunlara ek olarak bir yazarla söyleşi ve 10 oturumluk bir tasarım atölyesi programı duyuruya hazır durumda. Bu yazıda ise dijitalleşmenin bu alandaki örgütlenme ihtiyacı ile olan ilişkisine dair bir tartışma açmak istiyoruz.
Neden Dijitalleşiyoruz?
Bu işin nereden çıktığıyla başlamak en doğrusu olacaktır. Sonuçta interneti veya başka dijital ortamları bizim için önemli yapan onun yakın zamanda icat edilmiş olması değil. Başlıktaki soruya verilen en güncel yanıt, salgın zamanında çalışmanın sürdürülebilmesi için sermayenin emek gücünün dijital alanda da üretken olabilen kısmına dayanan bölümünün bu süreci etkilenmeden ya da görece az etkilenerek geçirmesi olacaktır. Ama burada kalmayalım. Çünkü salgın oldukça yeni ancak kapitalistler mümkün olan işleri dijital ortam üzerinden yürütmeye uzun zamandır çalışıyorlar. Başarabildikleri durumda sanal ortamda işçi çalıştırmanın sermayedarlara kabaca 5 farklı faydası var.
- Giderlerden kurtulurlar ya da bunları çalışanlarına yıkarlar: Patronlar artık iş ortamının kirası, ofis ihtiyaçlarının masrafları, çalışanların ulaşıma ayırmaları gereken pay, elektrik-su-internet gibi giderleri kalemlerinden silebilirler. Çalışanlar ise mecburen bu giderlerini brüt ücretleri içinden ödeyeceklerdir.
- Çalışma süresi esnetilebilir: Normalde iş yerinde çalışıldığı durumda fazla mesai ödenmesi gereken işler; neyin normal mesai, neyin fazla mesai olduğunun belli olmadığı bu ortamda takip edilmesi zorlaştığı için normal sayılmaya başlar. Bu durum, normalde ofiste çalışılan bir iş yerinde mesai saati dışına, ya da hafta tatiline iş verilmesi şeklinde de olabilir.
- İşçilerin kazanımlarından kaçabilirler: İşçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımının tarihi evrensel olsa da bu savaşımın sonuçları her ülkede farklı düzeyde kazanımlar verdi. Bazı ülkelerde işçiler görece daha az sömürülürken başka ülkelerde çok yüksek sömürü oranlarına razı gelmek zorunda kalabiliyor. İşte internetten çalışmanın getirdiği olanaklar patronların emek piyasasının tamamına erişimini kolaylaştırdığı için işçi sınıfının bazı ülkelerdeki kazanımlarını hiçe saymalarını sağlayabiliyor.
- Vergiden kaçabilirler: Dijital ortamda çalışan birçok şirket merkezlerini ve banka hesaplarını vergi cenneti diye tabir edilen ülkelere taşıyarak vergi ödemekten kaçabiliyor. Bu durum, devletlerin vergi konusunda emekçilerin sırtına daha da fazla yüklenmesine neden oluyor.
- Çalışanların örgütlenmesinin önüne geçebilirler: Farklı ülkelerden, birbirlerini neredeyse hiç tanımayan, kültürleri ve belki de dilleri farklı olan emekçiler aynı işi birbirlerinden olabildiğine uzakta yaparken ortak bir sınıf kültürü ve mücadele geliştirmeleri zorlaşıyor.
Elbette tüm bunların olabilmesi için yapılacak işin niteliğinin uzaktan çalışmaya olanak sağlaması gerekiyor. Koronavirüs salgınının tüm dünyada ekonomiye etkisi gösterdi ki şu anda yapılan işlerin oldukça küçük bir bölümü bu şekilde görülmeye uygun. Dolayısıyla “artık çağ dijital çağ”, “fiziksel emeği bırakıp dijitalin peşine düşmemiz lazım” gibi önermelere ve bu önerme sahibi tez canlı kimselere ihtiyatla bakmamız gerekiyor. Bizim çıkarmamız gereken ders ise şu: Daha hızlı ve daha yüksek kâr oranlarıyla değerlenmek isteyen sermaye bu alanlara yöneliyor, dijitalleşebilecek sektörlerin toplam ağırlığı artıyor ve bu görece boş alana herhangi bir engel olmadan saldıran4Amazon’un Mekanik Türk platformu bu alana dair çizilen pembe tabloların ne kadar hızlı kararabileceğini ve dijital alanda var olan sömürünün düzeyinin insanı nasıl kötürümleştirdiğini göstermesi açısından önemli bir örnek (E. Özalp, Gençlerle Baş Başa: Yapay Zeka, Yordam Kitap, Nisan 2020, s. 46). sermayenin karşısına işçi sınıfının yanıtını mutlaka çıkarmak gerekiyor. Bu yanıt ise elbette örgütlü olmalı.
Örgütlenme ve İnternet
Örgütlü olmalı dedik. Örgütlenme, kısaca ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelme hali olarak tanımlanabilir. Örgütlenmeye ya da daha genel anlamıyla organize olmaya insanlığın neden ihtiyaç duyduğu ve var olduğu sürece de duymaya devam edeceği daha derin bir tartışmayı hak ediyor. Biz yalnızca yaşamını çalışarak (kapitalizm içinde aynı anlama gelmek üzere sömürülerek) kazanmak zorunda olanların koşullarının kötüleşmesini engellemek, koşullarının iyileşmesini sağlamak ya da onların sömürülmesine neden olan toplumsal ilişkileri kökünden değiştirmek için mücadele verirken kullandıkları temel araca mercek tutmayı deneyeceğiz.
Son cümlemizle aslında tanımı da yapmış olduk. Saydığımız üç amaç, işçi sınıfı örgütlerinin var oluş amaçlarıdır ve o örgütlerin başarısı da bu üç amaca ne kadar hizmet ettiği ile ölçülür. Birinci ve ikinci saydığımız genel olarak ekonomik-demokratik mücadele veren sendikalarla anılırken; düzenin toptan değiştirilmesi ise siyasi örgüt ve partilerin işi olarak bilinir.
Tanımlar şimdilik yeterli, odaklanmamız gereken nokta ise şu: İşçi sınıfı örgütlerini amaçları üzerinden tanımlıyoruz ve başarı kıstasımız da bu amaçlara hizmet edip etmedikleri. Yani, bu örgütlerin yalnızca kendisi üzerinden tarif edilebilecek, toplumsal alana öznel-iradi müdahale amacı taşımayan niteliklerine dolaysız bir önem atfetmiyoruz. Örgütlerin tüm özellikleri amaca katkısı dolayımı ile değer kazanıyor.
Örneğin mükemmel Marksizm eğitimi veren ancak (nasıl olacaksa!) suya sabuna dokunmayan bir işçi sınıfı örgütünün var olması mümkün olsaydı dahi bu örgüt amacına hizmet etmeyen değersiz bir yapı olurdu. Benzer şekilde, örgüt içi demokrasisi harika işleyen, katılım mekanizmaları olağanüstü düzeyde olan ancak tüm demokratik süreçlerin sonunda yanlış kararlar alarak sonuçta başarısızlık üreten bir işçi sınıfı partisi de… Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak konuyu dağıtmamak adına dijital alana geri dönelim.
Dijitalleşmeyle birlikte ortaya çıkan ihtiyaçlarımız şunlar: Sanal alanda gelişen ancak maddi olarak oldukça gerçek olan saldırılara yanıt vermek, bu alanlarda kazanımlar elde etmek ve düzenin toptan değiştirilmesi sürecinde internetin yarattığı olanaklardan yararlanmak. Bunlardan bazıları için internet alanında bir örgütlenmeye ihtiyaç yok elbette. Örneğin geleneksel yollardan örgütlenen bir sendika talepleri arasına evden çalışmanın yasaklanmasını, ya da evden çalışma durumunda yazının başında birinci maddede emekçinin sırtına yüklenen kısmının maaşa ödenek olarak eklenmesini pekâlâ savunabilir. Ancak sorun şu ki, bir kez evden çalışmaya başlayan işçiyi, geleneksel sendikanın bu haliyle tekrar bulması ve onunla ilişki kurması imkânsız değilse bile çok çok küçük bir ihtimal haline gelecektir.
İşin hep olumsuz yanına bakmayalım. Sonuçta internetin sağladığı olanaklar sayesinde normalde sesimizi duyurma ihtimalimiz olan insanlara ulaşabiliyor, mücadeleye yeni insanlar kazanabiliyor, daha önce erişilmesi oldukça zor olan birçok bilgiye hızlıca erişebiliyoruz. Haliyle bu alanın bu hızlı ve yaygın niteliğine uygun örgütlenme araçları yaratmayı başarabildiğimiz durumlarda sosyalist fikirlerin de hızlıca yaygınlaşabileceğini görüyoruz. Ancak bu hız; kalıcılık ve etki konusunda tersine bir etki de yaratıyor. Herkesin çok hızlı bir şekilde bilgi kırıntılarını tükettiği, hızlıca konum belirlediği, her konuya dair yorum yapabildiği, yasal sınırlamalar yoksa herhangi bir bedel ödemeden düzeysizleşebildiğini görebiliyoruz. Üstelik kimi mecralarda bu şekilde davranmak kişiye fayda da sağlıyor.5Bir noktaya dikkat çekelim. Bu durum internetin değişmez bir özelliği değil. Esas itibari ile gözden kaçırdığımız şey insanların internet kullanırken bizzat böyle yapmaya teşvik edilmeleri. “Sosyal medya” ismiyle bilinen platformların tamamı özel mülkiyette olan kapitalist işletmeler ve reklam gelirlerini artırmak için kullanıcıları sürekli aktif tutmaya ihtiyaçları var. Aktif tutabilmek içinse kullanıcıları niteliksizliğe iten bu hali sürekli kılmaya çalışıyorlar. Sırf bunun için mühendisler ve sosyal bilimciler çalıştırıyorlar. O halde bizim tersine etki yaratan, bireyi kendi düzeyini yükseltmeye ve kolektife katkı koymaya yönelten bir mecraya ihtiyacımız var. Bu mecranın temel nitelikleri şu şekilde olmalı:
- Özgürlük ve sorumluluk: Eğer sizin alanınız internetteki başka alanlara göre çok daha kısıtlayıcı ve engelleyici ise insanlar kendilerini rahat hissedemezler. Ancak genel alışkanlıkların birebir icra edileceği bir alan/site/grup yaratıldığı takdirde de anlamını yitirecektir. O yüzden, serbestlik değil; topluluk bilincini ve kolektife karşı sorumluluğu da içeren bir özgürlük alanı tarif edilmeli.
- Geliştirici olmak: Bu alanda vakit geçiren bireyler başka sitelerde olduğundan daha nitelikli vakit geçirebilmiş; bir şeyler öğrenmiş, birilerine bir şeyler öğretebilmiş ya da anlamlı bir işe katkı koymuş olmalı. Bu ihtiyaç abartılı bir ciddiyet olarak değerlendirilmemeli, keyifli vakit geçirmenin de üretken yolları olabileceği hesaba katılmalı.
- Katılım ve Katkıya Teşvik: Zaman zaman yapılan oylamalar, topluluk bilincinin oluşması ile birlikte alanın yöneticilerinin seçimi; yapılacak işlerin birlikte tartışılması gibi katılımcıları sürecin aktif birer öznesine çevirecek araçlar tarif edilmeli. Bireylerin çoğunlukla katkı koymaya ve sorumluluk almaya pek de niyetli olmayacağı hesaba katılmalı, farklı düzeyde katkı kanalları oluşturulmalı.
- Görevlendirme: Örgütlenmeye ilişkin tanımları boşuna yapmadık. Burası dijital alanda faaliyet gösteren bir örgütlenme niteliği taşıyacaksa grubun bir şeyler öğrenilen, ya da fikir ifade edilen bir yerin ötesinde bir anlam taşıması; katılımcılarına hem sanal ortamda hem de reel dünyada gerçekleştirmesi gereken ödevler ve görevler tarif etmesi gerekiyor.
- Kısıtlılığın Bilinci: Ortamın sanal bir ortam olduğu, bu ortama özgü kırılganlıkları daima taşıdığı, dışarıdan kötü niyetli müdahaleler ya da topluluk üyeleri tarafından yapılmış ufak birkaç hata neticesinde grubun dağılabileceği hep akılda tutulmalı. Sanal ortamda edinilen örgütlülüğün mümkün olan kısmı gerçek ortama taşınıp burada kalıcı birikime dönüşmesi için adımlar atılmalı.
Saydığımız beş madde, “internette örgütlenmenin esasları” gibi iddialı bir manifesto değil elbette. Eğer “göz ayarından yoksun”6“Ama başka bir engel, hareketimizin az önce gösterilen yönde gelişmesini önlemektedir. Bu engel siyasi bakımdan göz ayarından yoksun olmamızdan ibarettir. Başından bu yana devrimcilerimiz görevleri ve sahip oldukları güç arasında orantı kurmayı beceremediler… her yerde aynı yanlışı tekrarladık. Hep gücümüzü abarttık. Hiçbir zaman toplumsal ortamın karşımıza çıkaracağı direnci tam olarak hesaba katamadık. Koşulların geçici olarak desteklediği eylem yollarını, diğer tüm araç ve yolları dışlayarak evrensel ilke düzeyine çıkarmakta hep acele ettik.” (G.V. Plehanov, Sosyalizm ve Siyasi Mücadele, Daktylos Yayınevi, 2009, s. 65) kalmayacaksak, bahsettiğimiz mecranın amacını tarif ederken ideal bir sanal örgütlenmeden değil düzenin toptan değiştirilmesi hedefiyle yola çıkan örgütsel mekanizmamızın kendi sınırları ile uyumlu bir araçtan bahsettiğimizi unutmamalıyız.
Kendimizi bu alanda henüz yolun başında sayıyoruz. Bazı ihtiyaçları ve olanakları görüyor, bu alana dair deneyimler elde etmeye çalışıyoruz. Kimi sorunların ve çelişkilerin çözümlerini ancak belirli bir birikimin ardından görebileceğimizi biliyoruz. Örneğin, insanların topluluğumuza katılması için belirli bir özgürlük alanını tanımaya, topluluğun aktif birer parçası olabilmesi için ise onları karar alma süreçlerine katmaya mecbur olduğumuzu biliyoruz. Ancak bu işte bir sorun da var. Kötü niyetlileri, polisleri, delileri vb. bir yana bırakalım. Kapitalizmin insanının kendini özgürce ifade edebildiği ve karar alma süreçlerine özgürce katıldığı bir alanda devrimci kararlar alınmasını sağlamanın oldukça zor bir uğraş olduğu açık. Grubun zemininin buna göre kurulması, özgürlüğün ve katılımın sınırlarının ne olacağı gibi sorulara pratiğe hiç bulaşmadan bir yanıt vermek oldukça güç. Kaldı ki bu sorunun yanıtı geleneksel örgütlenmeler için bile nihai olarak verilebilmiş değil. Teşbihte hata olmaz diyelim ve tıpkı Lenin’in 1918 yılında parti kongresine sunduğu raporda bürokrasisiz ve polissiz olması ile övündüğü Sovyet tipi devletin disiplinsizliğinden yakınmasına benzer sorunlarla uğraşmayı dileyelim.7V.İ. Lenin, Halkın Devlet Yönetimine Katılımı Üzerine, Yordam Kitap, Nisan 2016, s. 91-95
Sanal Ortamın Ruhsuzluğu
“İki adamın sesi odada, heyecanlı bir oyun oynanıyormuş gibi, birbiri ardından yankılanıyor, konuşma uzayıp gidiyordu. Pavel hep geziniyor, ayakları altında döşeme tahtaları gıcırdıyordu. Konuştuğunda, tüm sesler onun sözlerinde eriyor, Ribin’in sesi ağır ve sakin, duyulmaya başladığında, saatin vuruşları ve sivri tırnaklarıyla evin duvarlarını tırmalayan soğuğun çatırtısı duyuluyordu.”8M. Gorki, Ana, Yar Yayınları, Aralık 1999, s. 86
Gorki, Ana isimli romanında Pavel ve Ribin arasında mücadelede aklın mı yoksa yüreğin mi daha önemli olduğu tartışılırken karakterlerin savunduğu fikirlerle o fikirleri anlatırkenki fiziksel aktivitelerinin tezatlığını bu şekilde resmediyor. Bir an için iki devrimci militanın bu tartışmasının bugün ve internet üzerinden gerçekleştiğini düşünelim:
İki adamın sesi chat odasında, heyecanlı bir MOBA oynanıyormuş gibi, birbiri ardından eko yapıyor, konuşma uzayıp gidiyordu. Pavel, fareyle önündeki tarayıcıdaki sekmeleri gezerken, ayaklarını dayadığı masa sürekli gıcırdıyordu. Konuştuğunda, dip ses onun sözlerinde eriyor, Ribin’in uçtan uca şifrelemeyle iletilen sesi ağır ve sakin, duyulmaya başladığında, eskimiş bilgisayar fanının sürtünme sesi ve sivri tırnaklarıyla evin duvarlarını tırmalayan soğuğun çatırtısı, sesleri süzen uygulamayı da aşıp karşı tarafa ulaşıyordu.
Kötü benzetmeler bu yazının yazarının beceriksizliğinden kaynaklansa da sanıyoruz ki derdimizi anlatmaya yardımcı olmuştur. Sanal ortam fiziksel olarak yan yana gelmenin daha iyi ya da etkili bir alternatifi değil. Dil ve iletişim, yalnızca sözlerle değil jestler, mimikler, ses tonu gibi dijital ortama geçtiğinde kaybolan (ya da derinliği ve etkisi azalan) birçok unsur barındırıyor. İnsanın yüreğine hitap eden etkili bir konuşma yüz yüze olunduğunda kitleleri hareket ettirebilecekken, dijital ortamın soğukluğunda kaybolabiliyor. Hararetli ve gerilimli bir tartışma, baş başayken yaratıcı bir süreci tetikleyebilirken; uzaktan iletişim tek tuşla tartışmayı sonuçlanmadan bitirmeyi teşvik edebiliyor. İkiden fazla insanın sohbetinin verimli olması daha da zorlaşıyor. Emojiler, günlük yazılı iletişimdeki anlam kaymalarını toparlamaya yetemiyor.
Tüm bunlara karşın Pavel’i dinlemek zorundayız. Burjuvazinin engelsizce at koşturduğu bu ruhsuz alanda aklımızla var olmak zorundayız. Ancak bu sayede, sıra yüreğe gelebilir ve hepimiz adına “bir işçi kadının havaya kalkmış yumruğu, bu kuru ve nasırlı bilek avuçlarında rüzgarı parçalıyormuşçasına” titreyebilir.9İ. Ehrenburg, Paris Düşerken, Sosyal Yayınlar, Üçüncü Baskı: Ekim 1975, s.68,69
Notlar:
[1] Aslında DİSK tarafından ilan edilmiş bir tür kutlama var ancak bu biraz da dostlar alışverişte görsün etkinliği. Çok daha uzun tartışmaların konusu ancak siyasi eksikler, devrimci iddialar ve hedeflerden yoksun olma durumu ile birleşince uzunca bir zamandır 1 Mayıs tartışmalarının en çok ilgi gören kısmının alana dair tartışmalar olmasına neden olmuştu. Bugün pandemi nedeniyle ortaya çıkan durum belki de genel etkisizliği ve iddiasızlığı fiziksel olarak da göstermesi nedeniyle hayırlı bile sayılabilir.
[2] “Gereklilik icadın anasıdır ve daha önemlisi, düşüncenin ve eylemin de.” (F. Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Sol Yayınları, İkinci Baskı, 2010, s. 164)
[3] Devrim dergisi çıktığı günden bu yana dijital alanda da hazırlanıp sunulduğu için basılı dergi yerine tamamen dijitale geçmekte zorlanmadı. Bu yazı yazıldığı sırada dsosyal.com’un Discord grubunda Kapital okuma grubu üçüncü oturumunu bitirmiş, haftalık gündem değerlendirmesinin yapıldığı bir program başlamış, 1 Mayıs özel yayını duyurulmuş, bunlara ek olarak bir yazarla söyleşi ve 10 oturumluk bir tasarım atölyesi programı duyuruya hazır durumda.
[4] Amazon’un Mekanik Türk platformu bu alana dair çizilen pembe tabloların ne kadar hızlı kararabileceğini ve dijital alanda var olan sömürünün düzeyinin insanı nasıl kötürümleştirdiğini göstermesi açısından önemli bir örnek (E. Özalp, Gençlerle Baş Başa: Yapay Zeka, Yordam Kitap, Nisan 2020, s. 46).
[5] Bir noktaya dikkat çekelim. Bu durum internetin değişmez bir özelliği değil. Esas itibari ile gözden kaçırdığımız şey insanların internet kullanırken bizzat böyle yapmaya teşvik edilmeleri. “Sosyal medya” ismiyle bilinen platformların tamamı özel mülkiyette olan kapitalist işletmeler ve reklam gelirlerini artırmak için kullanıcıları sürekli aktif tutmaya ihtiyaçları var. Aktif tutabilmek içinse kullanıcıları niteliksizliğe iten bu hali sürekli kılmaya çalışıyorlar. Sırf bunun için mühendisler ve sosyal bilimciler çalıştırıyorlar.
[6] “Ama başka bir engel, hareketimizin az önce gösterilen yönde gelişmesini önlemektedir. Bu engel siyasi bakımdan göz ayarından yoksun olmamızdan ibarettir. Başından bu yana devrimcilerimiz görevleri ve sahip oldukları güç arasında orantı kurmayı beceremediler… her yerde aynı yanlışı tekrarladık. Hep gücümüzü abarttık. Hiçbir zaman toplumsal ortamın karşımıza çıkaracağı direnci tam olarak hesaba katamadık. Koşulların geçici olarak desteklediği eylem yollarını, diğer tüm araç ve yolları dışlayarak evrensel ilke düzeyine çıkarmakta hep acele ettik.” (G.V. Plehanov, Sosyalizm ve Siyasi Mücadele, Daktylos Yayınevi, 2009, s. 65)
[7] V.İ. Lenin, Halkın Devlet Yönetimine Katılımı Üzerine, Yordam Kitap, Nisan 2016, s. 91-95
[8] M. Gorki, Ana, Yar Yayınları, Aralık 1999, s. 86
[9] İ. Ehrenburg, Paris Düşerken, Sosyal Yayınlar, Üçüncü Baskı: Ekim 1975, s.68,69