Ülkemizde son yıllarda ‘beş kuruş harcamadan yaptırılan projeler’ olarak lanse edilen birçok şehir hastanesi açıldı. Yıllarca siyasi iktidar tarafından dünyada eşi benzeri görülmeyen projeler olarak propaganda edildi. Peki gerçekten bu hastane modeli ülkemize mi özgü? Erken kapitalist ülkelerdeki sağlık sistemlerinin son 30 yılına göz attığımızda durumun hiç de böyle olmadığını anlamak uzun sürmüyor.

Bahsi geçen hastane modeli yine şehir hastaneleri adıyla 1990’lı yılların başında İngiltere, ABD, Kanada gibi ülkelerde uygulanmaya başlandı. Kamudan özel sektöre servet transferine yol açan bu projeler kamu hazinesine büyük yük getirdi ve sağlık sistemini krize sürükledi. Toplumun tepkisi ve eylemlilikler sonucunda 2010’lu yıllarda bu modelden vazgeçildi.

Türkiye ise gelişmiş ülkelerin bu modelden vazgeçmesini umursamadan büyük bir iştahla bu projeleri başlattı. Şovu ve gösterişi seven bir iktidar olan AKP için bütün koşullar uygundu. Hem doğrudan servet transferi yapılacak hem de sağlığa yatırım yapıyoruz denilerek halk aldatılabilecekti. Uluslararası tekeller ile işbirliği halinde bir süreç başlatıldı. Dünya Bankası’nın ülkemizin 81 ilini 29 bölgeye ayıran yaklaşımıyla uyumlu olarak 29 merkezde şehir hastaneleri yapılması kararı alındı. Hemen ardından inşaatlara başlandı.

Şehir hastaneleri modelini anlatmadan önce ülkemizde sağlıkta dönüşüm sürecinde neler yaşandı, ne gibi adımlar atıldı, kısaca hatırlayalım.

Türkiye’de sağlıkta piyasacı dönüşüm, AKP öncesi iktidarlar ile başladıysa da en büyük dönüşüm AKP döneminde yaşandı. Maliyeti düşük olan koruyucu sağlık hizmetleri ve 1. basamak sağlık hizmeti geri plana atılırken maliyeti çok daha fazla olan tedavi edici hizmetlere öncelik verildi. 2. ve 3. basamak sağlık hizmetlerinin dönüşümünü amaçlayan projeler, kamu kaynaklarının özel sektöre peşkeş çekilmesine neden oldu. 

Şehir hastaneleri de 3. basamak sağlık hizmeti sunumunun dönüşümü ve kamu garantili olarak özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Kamu özel işbirliği modeliyle yapılacak işlerde hazinenin borç üstlenme taahhüdü (Garantör) vermesine olanak sağlayan düzenlemeler 2010 yılında çıkarılan 4749 Sayılı Kanun’la hayata geçirildi.

Şehir hastanesi nedir? Yapımından işletilmesine süreç nasıl işler?

“Şehir hastanesi, kamu-özel sermaye ortaklığı ile genellikle şehir dışına yapılan, içinde otel, alışveriş merkezi gibi ticari alanlar da bulunan çok yataklı bir hastanedir. Bu hastane, devletin ücretsiz olarak verdiği büyük bir kamu arazisi üzerinde özel sermaye tarafından çok yüksek bedellerle yapılır ve ileri teknoloji ile donatılır. Yatırım bedelini karşılamak üzere devlet özel sektöre 25 yıl boyunca kira ödemeyi taahhüt eder. Ayrıca doğrudan sağlık hizmeti dışında kalan görüntüleme, laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi tüm ek hizmetler yine bu şirketlere bırakılır. Şirketler buna ek olarak, ‘kampus dışı ticari alan’ adı altında, hastanelerin çevresine kurdukları ticari alanları (otel, alışveriş merkezi, restoran, cafe, çiçekçi vs) işleterek de kar elde eder ve bu gelirleri KDV, damga vergisi ve harçlardan muaf olur.”1https://calismaortami.fisek.org.tr/icerik/sehir-hastaneleri/

İhaleyi alan şanslı (?) şirketin kira ve hizmetler başlıklarının dışında ticari alanlarda kazandığı muafiyetler ile de büyük kazanç elde ettiği ortadadır. Ülkemizde bu 3 kazanç başlığına ek olarak bir düzenleme daha yapıldı. Şehir hastanelerine verilen hasta ve hizmet garantisi sebebiyle merkezi konumda olan birçok hastane kapatıldı. Yapılan anlaşma gereğince kapatılan hastanelerin arazileri de ihaleyi alan şirkete peşkeş çekilecekti. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yürüttüğü hukuki mücadele sonucunda mahkeme bu anlaşmayı bozdu ve araziler kamu arazisi statüsünde kaldı.2https://www.ttb.org.tr/kollar/_sehirhastaneleri/yazdir.php?Tablo=tbl_makale&Guid=2888687c-db4b-11e7-9fad-23dff326e1f9#_ftn1

İlerleyen yıllarda iktidar değişimi ihtimaline karşı da önlem alındı. Yaşanacak olası anlaşmazlıklarda Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerinin geçerli olmasına karar verildi. İstanbul Havalimanı ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi şehir hastaneleri de ülkemiz için iç sorun olmasının yanında aynı zamanda bir dış ilişkiler sorunu haline geldi.

Türkiye’de şehir hastanelerinin sorunları

  • Gereksiz alan kullanımı

Dünyadaki en büyük hastaneler olarak lanse edilen şehir hastaneleri, yüz binlerce metrekarelik kamu arazileri üzerine inşa edilen dev sağlık kompleksleridir. “İtibardan tasarruf olmaz” mantığıyla yapılan bu hastanelerin kapalı alanları da çok büyük yer kaplamaktadır. Örneğin Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nde (ŞH) yatak başına 344,5 m2 kapalı alan düşerken Ankara Etlik ve Bursa Şehir Hastanelerinde bu alan sırasıyla 313 m2 ve 351 m2’dir. Etlik ŞH’nin kapalı alanı, kapanacak hastanelerin kapalı alanının toplamının yaklaşık 5 katı kadardır.3https://calismaortami.fisek.org.tr/icerik/sehir-hastaneleri/4http://www.toplumcudusunce.com/sehir-hastaneleri-ve-dogru-bildigimiz-yanlislar/

Yapılan çalışmalara göre hem kullanımının daha elverişli olması hem de maliyetlerin sürdürülebilir seviyeye düşmesi için yatak başına düşen kapalı alanın 150-200 m2 aralığında olması gerekmektedir. ABD gibi büyük binalar yapmak ile övünen erken kapitalist bir ülkede bile yatak başına düşen kapalı alan 200 m2’den azdır.5https://calismaortami.fisek.org.tr/icerik/sehir-hastaneleri/

Ülkemizdeki şehir hastanelerinin kapalı alanlarını ısıtmak, temizlemek, bakım ve onarımını yapmak maalesef çok pahalı olacaktır. Bunun yanında hastanelerin inşa edildiği kampüsün çok büyük olması ve inşaatların uzaması nedeniyle oluşan maliyet, uluslararası standartlara göre yapılacak bir hastanenin maliyetine göre çok daha fazla olacaktır.

  • Yüksek yatırım maliyeti

“Kalkınma Bakanlığı’nın raporuna göre 18 şehir hastanesi için kira bedeli olarak 30,3 milyar ABD doları ödenecektir. Yapılması planlanan şehir hastanesi sayısının şimdilik 32 olduğu bilindiğine göre, ülkemizin 2050 yılına kadar sürecek 50 milyar doların üstünde bir borç yüküyle karşı karşıya bırakıldığı görülebilir.”6https://calismaortami.fisek.org.tr/icerik/sehir-hastaneleri/

Kira bedelinin dışında hizmetler ve başka birçok maliyet başlığı düşünüldüğünde 2050 yılına kadar şehir hastaneleri için kamu hazinesinden en az 178 milyar dolar harcanacak.7http://www.toplumcudusunce.com/sehir-hastaneleri-ve-dogru-bildigimiz-yanlislar/

Nitekim Sayıştay da yapım ve kiralama süreleri ortalama 28 yıl olan şehir hastanesi projelerinin kesin maliyetinin çıkarılmasının imkansız olduğunu, dolayısıyla gelecek nesilleri öngörülemez ve büyük bir borç altına soktuklarını tespit etmektedir.8http://www.toplumcudusunce.com/sehir-hastaneleri-ve-dogru-bildigimiz-yanlislar/

Şehir hastaneleri, ülkemiz ekonomisi için bir kara deliktir ve kara deliğin kaynağı, AKP’nin piyasacı zihniyetidir.

  • Yatak sayısı fazlalığı

Hastalar ve sağlık emekçilerinin kullanım kolaylığı ve maliyetler açısından verimli olan hastane modelinin 200-600 yataklı hastaneler olduğu bilinmektedir. Kapatılan ya da kapsamı daraltılan hastanelerimize baktığımızda neredeyse hepsinin 200-600 arasında yatağı olduğu görülmektedir. Birkaç örnek verelim:

Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi (EAH): 429 yatak

Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji EAH: 535 yatak,

Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları EAH: 418 yatak 9https://ato.org.tr/files/documents/0379808001617702600.pdf

Bilkent ve Etlik Şehir Hastanelerinin toplam yatak sayısı ise 7 bin 782‘dir.10https://www.evrensel.net/haber/471046/ses-ankara-yuzde-70-yatan-hasta-garantisi-icin-kamu-hastanelerini-sehir-hastanesine-tasiyorlar

Uluslararası standartlara uygun olan hastane modelini bırakıp bütün il nüfusunu iki dev sağlık kompleksine sıkıştıran modele geçmek, önümüzdeki yıllarda büyük bir sağlık krizine yol açacaktır.

  • Ulaşım sorunu

Şehrin merkezindeki hastanelerin kapatılması ya da kapsamlarının daraltılması nedeniyle milyonlarca yurttaş şehrin çeperinde yer alan şehir hastanesine gitmek zorunda kalmaktadır. Bu kadar yoğun bir nüfusun aynı bölgeye ulaşmaya çalışması ulaşım sorununa yol açacaktır.

Bilkent ŞH ÇED Raporu’nda ulaşım sorununun Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sorunu olduğu ve onların çözmesi gerektiği belirtilerek sorumluluktan kaçılmaktadır. Zaten çok yoğun olan Eskişehir yolunun trafiği Bilkent ŞH’nin açılması ile katlanılmaz seviyeye çıktı. Bu süreç, yol yapılması için ODTÜ kampüsünün ormanlarının talan edilmesine yol açtı. Doğamız yeniden ranta kurban edildi. Trafik sorununun devam ettiğini göz önünde bulundurursak önümüzdeki yıllarda yeni yollar yapılacağını ve ODTÜ Ormanı’nı korumak için yeni direnişlerin ortaya çıkacağını öngörebiliriz.

AKP bu soruna kendince bir çözüm buldu: 2014 yılında Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde değişiklik yaparak 500 ve üzeri yatağı olan hastaneleri yönetmelik kapsamından çıkardı.11https://calismaortami.fisek.org.tr/icerik/sehir-hastaneleri/ Bu yolla şehir hastanelerinin trafik ve diğer çevresel etkilerine yönelik yargı ve kamu denetimini olanaksızlaştırdı.

Bilkent ŞH ÇED Raporu, özetleyerek anlatacak olursak Bilkent bölgesinde yaşayan sosyo-ekonomik düzeyi yüksek kesimin çoğunlukla özel hastaneleri tercih edeceğini, dolayısıyla hastanenin hizmet vereceği kesimlere uzak bir noktada konumlandığını belirtmektedir. ÇED Raporu bile yoksul bölgelerdeki hastanelerin kapatılıp zengin bölgelerde hastane açıldığını kabul etmektedir. Şehir hastanelerinin mekânsal olarak uzak olmaları yoksul vatandaşların, özellikle de yaşlı, çocuk ve engellilerin erişimini zorlaştıracak ve maliyetli hale getirecektir. Gidememe veya geç kalmalara bağlı önlenebilir sakatlıklar ve ölümler ortaya çıkabilecektir.

Vatandaşlar mecburen yakınlarındaki özel hastanelere gitmek zorunda kalacaklar. İktidar böylece özel hastanelere de yeni müşteriler kazandırmış olacak.

“2002 yılında Ankara ilinde toplam 47 kamu yataklı kurumu mevcutken, 2021 yılında 36’ya düşmüştür. 2002 yılında 10 olan özel sağlık kuruluşu sayısı ise 2021 yılında 37’ye çıkmıştır.”12https://ato.org.tr/files/documents/0379808001617702600.pdf Sağlık hizmetinde kamunun ağırlığı azalırken özel sektörün ağırlığı hızla artmaya devam edecektir.

  • Taşeron sistemi

Şehir hastanelerinde çalışan personelin neredeyse tamamı taşeron bir şirkete bağlı olarak çalışmaktadır. Üst taşeron şirket çatı görevi görürken bu şirketin altında çeşitli iş kollarında faaliyet yürüten alt taşeron şirketler bulunmaktadır. Emekçilerin birçok sorunu bulunmaktadır: Her an işten çıkarılma korkusu, düşük ücret, mobbing, güvensiz ortamda çalışma, uzun çalışma saatleri bunlardan sadece birkaçıdır.

Hasta garantisi ve kapatılan/küçültülen hastaneler

Şehir hastanelerinin hizmet ödemelerinin hesabında yüzde 70 doluluk garantisi verildiği bilinmektedir. Bu doluluğu sağlayabilmek için de birçok hastane kapatılmaya ya da küçültülmeye çalışılmaktadır. Bilkent ŞH için yedi eğitim ve araştırma hastanesi kapatıldı. Bu tesisler çürümeye terk edilmiş durumda. Etlik ŞH için de beş eğitim ve araştırma hastanesi ve birçok semt polikliniği kapatılmaya çalışılmaktadır.

İçinde birçok aydın, sağlık çalışanı ve sivil toplum örgütünün bulunduğu Hastanemi Açın Platformu’nun uzun süredir yaptığı eylemler ve oluşturduğu kamuoyu sayesinde hastanelerin kapatılması konusunda Sağlık Bakanlığı tarafından geri adımlar atıldı. Sağlık hakkı için verilen mücadelenin başarıya ulaşması hepimizi mutlu etse de iktidarın sermayeye bazı sözler verdiğini ve hastaneleri kapatmak için yeniden girişimlerde bulunacağını öngörebiliriz.

AKP, hastanelerin eski ve köhne olduğu için kapatıldığını iddia etse de gerçekler çok farklı. Bilkent ŞH için kapatılan ve şu an çürümekte olan Atatürk EAH, 2004 yılında, yani AKP iktidarı döneminde kurulan çok yeni bir hastaneydi. Etlik ŞH için kapatılmaya çalışılan Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları EAH 1990, Ulucanlar Göz EAH 1995 yılında açıldı. Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji EAH 1989 yılında Demetevler semtindeki yeni binasına taşındı.13https://ato.org.tr/files/documents/0379808001617702600.pdf

“Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji EAH ülkemizde onkoloji alanında hizmet veren tek eğitim ve araştırma hastanesidir. Çevresinde belediye ve kamu kurumlarının ücretsiz konaklama tesisleri ile il dışından gelen ekonomik gücü olmayan vatandaşların ulaşılabilir sağlık hizmeti aldığı bir hastanedir”14https://ato.org.tr/files/documents/0379808001617702600.pdf Etlik Şehir Hastanesi kampüsünde vatandaşlarımız ücretli medikal otelde konaklamak zorunda kalacaklardır.

Birçok yeni hastane kapatılarak ülkemizin kaynakları heba edilmektedir. Bunun yanında biliyoruz ki, bir hastane eski olsa da şehir hastanelerinden çok daha az maliyetlere bakım, onarım ve yenileme çalışmaları yapılabilir.

Sonuç

Şehir hastaneleri, uluslararası tekellerin dayattığı neoliberal politikalara boyun eğmek demektir.

Şehir hastaneleri, bir avuç zengin daha da zenginleşsin diye ülkemizin hazinesinin boşaltılması demektir.

Şehir hastaneleri; trafiğe hiç yoktan getirilen yükün bahanesiyle inşaat rantı yaratılsın diye ODTÜ Ormanı’nın talan edilmesi, hasta garantileri karşılansın diye köklü kurumların kapatılarak çürümeye terk edilmesi demektir.

Şehir hastaneleri; sağlık çalışanlarının taşeronlaştırılması, güvencesiz iş, düşük ücret, emek sömürüsü demektir.

Şehir hastaneleri, yoksulun hastanesinin kapatılıp zenginin ayağına götürülmesi demektir.

Şehir hastaneleri; yoksulların kamu hizmetine ulaşamaması, özel hastanelere mahkum edilmesi, sağlık hakkının piyasa koşullarına terk edilmesi demektir.

Notlar:

[1] https://calismaortami.fisek.org.tr/icerik/sehir-hastaneleri/

[2] https://www.ttb.org.tr/kollar/_sehirhastaneleri/yazdir.php?Tablo=tbl_makale&Guid=2888687c-db4b-11e7-9fad-23dff326e1f9#_ftn1

[3] http://www.toplumcudusunce.com/sehir-hastaneleri-ve-dogru-bildigimiz-yanlislar/

[4] https://ato.org.tr/files/documents/0379808001617702600.pdf

[5] https://www.evrensel.net/haber/471046/ses-ankara-yuzde-70-yatan-hasta-garantisi-icin-kamu-hastanelerini-sehir-hastanesine-tasiyorlar