Uzun sayılabilecek bir hazırlık döneminin ardından Sosyalist Güç Birliği’nin kuruluşu ilan edildi. Siyaset, düşünce ve kültür alanlarında faal olan 200’ün üzerinde sosyalistin ve dört siyasi hareketin kamuculuk, yurtseverlik ve laiklik ekseninde bir araya gelme iradesi göstermesi başlı başına önemli sayılmalı.

Sıcağı sıcağına gelen yorumlar, Sosyalist Güç Birliği’nin toplumsal algıda nereye oturacağının işaretlerini verirken bir yandan da ondan beklenenin ne olduğunu berraklaştırıyor.

Sosyal medya sataşmalarını bir kenara bırakıp ciddiye alınması gereken soru ve endişelere yanıt vermek gerekiyor. Örneğin bu güç birliğinin muhalefetin gücünü bölerek Erdoğan’ı güçlendireceği, solculuğun belirli bir biçiminin temsil edildiği HDP merkezli ittifaka girmemesinin “küçük olsun benim olsun”culuk anlamına geldiği ve “ilkeleri doğru olsa da bu seçimde daha gerçekçi seçenekleri desteklemek gerektiği” görüşlerini duymazdan gelmeyeceğiz.

Vurgu farkları taşısalar da bu kaygıların tümü benzer bir doğrultuya işaret ediyor. Öyleyse meselenin “güçleri bölmek” olmadığının, sosyalistlerin ayrı bir odak oluşturmalarının politik bir gereklilik olduğunun tüm açıklığıyla ortaya konulması lazım. Yani diğer ittifakların değil, ancak Sosyalist Güç Birliği’nin yönelebileceği siyasi hedeflerin belirlenmesi, bu hedefler doğrultusunda gerçekçi bir yol haritasının ortaya konulması.

Politikada ilkeler gerek şarttır, ancak yeter şart değildir. İlkeler, siyaset üretmenin zeminidir. İlke beyanı ve savunusuyla yetindiğiniz takdirdeyse havlu atarsınız. İlkelerimiz, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu programın ve bu programı iktidara taşımaya yönelik somut politik hedeflerin çerçevesini oluşturmalı.

İhtiyacımız toparlayıcı, örgütleyici ve sadeleştirici politik hedefler.

Kamuculuk, bağımsızlık, laiklik… Türkiye’nin dertlerine derman olacak bu ilkelerin en tutarlı ve kararlı savunucusunun Sosyalist Güç Birliği olduğu açık. Ancak bu ilkelerin bir siyasi programın ve bu program doğrultusunda verilecek kavganın parçası haline getirilmesi, bu kavganın toplum tarafından anlaşılabilir ve dahil olunabilir bir biçim alması gerekiyor.

Özelleştirmelerle yağmalananlardan başlanılarak tüm büyük işletmelerin kamulaştırılması, emeğe dayalı bir kalkınma hamlesiyle yoksulluğa ve sömürüye son verilmesi…

Bağımsızlık talebinin hamasi nutukların ötesine taşınması, NATO’dan çıkılması, komşulara yönelik düşmanca politikaların sonlandırılması, AB rotasından çıkılması ve Türkiye’yi AB’nin sınır bekçisi haline getiren Geri Kabul Anlaşması’nın tek taraflı feshedilmesi…

Laikliğin sulandırılmadan savunulması, gerici öbeklerin dağıtılması, 677 sayılı kanunun uygulanması yoluyla tarikatların yasaklanması, laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiş olan Diyanet’in kapatılması, siyasal ve toplumsal yaşantının dinsel ideolojiden arındırılması…

Tüm bunların güçlü, sözü dinlenir bir politik odak tarafından örgütlenmesi sanıldığından daha fazla etki yaratacaktır. Sosyalist Güç Birliği’nin de emekçi halkın nezdinde bu türden bir odak olduğunu tescil ettirerek halkın iktidar alternatifine dönüşmeye, buna uygun politik hedefler doğrultusunda hamle yapmaya ihtiyacı var.

Sosyalistlerin Türkiye’ye önerdiği rotanın geniş kitlelerin gündemine sokulması ve siyasal alanda tartıştırılabilmesi hayati önem taşıyor. Bu başarıldığı takdirde sosyalistler alışageldiklerinin ötesindeki bir ölçekte seslenme, örgütlenme ve siyaset yapma olanağı bulacak. Dolayısıyla konulacak hedefler de sosyalistlerin kendi bağımsız hatları doğrultusunda, sıkıştırıldıkları dar alanın ötesine ulaşacak bir siyasi çıkış örgütlemelerine hizmet etmeli.

Tüm siyasi gelişmeler, tüm olasılıklar bu eksende tartışılacaktır. Örneğin Sosyalist Güç Birliği bileşenlerine çokça sorulan Cumhurbaşkanlığı seçimleri dahil bir dizi siyasi başlıkta bu ihtiyaç doğrultusunda tartışılarak karar verilecektir.

Sosyalistlerin ortak akıl ve iradesi, ihtiyaç duyulan hedefleri saptayıp gereğini yapacaktır.