Yıllardır hukuksuz biçimde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, yeni yazısında sola ve sosyalistlere açık yanıtlar istediği sorular sormuş.1https://www.evrensel.net/haber/447749/selahattin-demirtas-evrensele-yazdi-sola-bir-cagri-daha Bu hukuksuz tutukluluğun bir an önce bitmesi, bu soruları ve sorunları muhataplarıyla özgürce tartışabilme olanağına hızlıca kavuşması temennisiyle başlamak isteriz.

Demirtaş’ın da söylediği gibi lafı çok dolandırmadan, olabildiğince açık yanıtlar yazmaya çalıştık. Yanıtlara geçmeden belirtmek isteriz ki, bunlar Türkiye’de en acil görevin reformlar olduğunu düşünen ve bu reformların sol yanını güçlendirme hedefiyle hareket eden bir sol için çok yerinde sorular olarak görülebilir. Devrim hedefi ve işçi sınıfı iktidarına giden yolu açmak içinse doğru sorular olduğunu söyleyemeyeceğiz. Hatta temel sorunlarımızdan birinin yıllardır sosyalist solun tüm sorularının bu biçimde seçim süreçlerine ve düzen içi denklemlere sıkışmış olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz.

1.           Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecekler yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecekler?

Bundan önceki seçimlerde muhalefet adayını ya da adaylarını destekleme yolu sosyalist partilerin çoğunluğu tarafından denendi. Bu denemenin sonuçlarını hep birlikte yaşadık. Özellikle son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaramamış olmak, sosyalistlerin ülkedeki görünürlüğünü ve siyasi etkisini olumsuz etkiledi. Sosyalistler kendi adaylarıyla seçime girmelidirler. Türkiye’de şu anda tek yetkili makam cumhurbaşkanlığıdır ve sosyalistlerin ülkenin geleceğine dair iddiası var ise, bu iddia mutlaka bir adaylık ile pekiştirilmelidir.

2.           Kendi adaylarıyla seçime gireceklerse nasıl bir adayla, hangi ilke ve programla seçmenlerin karşısına çıkacaklar?

Sosyalistlerin varlık iddiası eşit ve özgür bir gelecek için kapitalist düzeni yıkmak ve emeğin iktidarını kurmaktır. Dolayısıyla sosyalistlerin adaylığı da bu temelde anlam kazanır. Emeğin iktidarında ekonominin kamusal temelde en baştan inşası, ülkemizin tüm emperyalist anlaşmalardan ve bağımlılık ilişkilerinden kurtulması, toplumsal alanın dini değil dünyevi referanslara göre düzenlenmesi için kamuculuk, bağımsızlık ve laiklik sosyalistlerin vazgeçilmez ilkeleridir.

Tabii bunlar klasik anlamda “seçim vaatleri” değil, olmamalı da. Bugün karşı devrim iktidarı ve düzen muhalefeti halkı örgütsüzleştirmekte, yurttaşları seçmene indirgemekte birleşiyor. Sosyalist hareket aynı anlayışı başka söylem ve vaatlerle tekrarlamamalı, seçimleri “seçmenlerin” değil emekçi halkın karşısına çıkıp kendi varlık iddialarını emekçiler arasında örgütleyeceği bir mücadele düzlemine dönüştürmeli.

3.           Seçim kampanyasını nasıl örgütleyecekler?

Türkiye’nin AKP döneminde daha da ağırlaşmış tonlarca sorunu var. Bunları tek tek anlatmaya bile gerek yok; bu sorunlar sayesinde zenginliğine zenginlik katan küçük bir tabaka hariç herkes görüyor, yaşıyor. Sorunların çözümü için de işlerin temelden değişmesi dışında bir rota, yol bulunmuyor. Sosyalistlerin seçim kampanyası, düzenin hiçbir unsurunu koruma kaygısı taşımayacağı için, gerçek sorunlara gerçek çözümler sunan tek siyasi kampanya olma olanağına sahiptir.

4.           Olası ikinci turda nasıl bir tutum alacaklar?

İkinci tur, kimsenin yüzde elliyi bulmadığı bir durumda ilk iki aday arasında yapılır. Soru, sosyalist çizginin zaten bu ilk iki arasında yer alamayacağı varsayımına dayanıyor. Varsayımın kendisinde bir anormallik yok; ancak sosyalistlerin odaklanacağı, bir araya geleceği ya da ayrılacağı yer farklı olmalı. Sosyalistler var oldukları alanda kendi çizgilerini güçlendirme konusuna öncelik vermeli. Seçime giriliyorsa hedef olabildiğince fazla insana ulaşmak ve kendi siyasetini güçlü kılmak olmalıdır. Bir yerde var olunamayacağının baştan kabulü ve burada verilecek destek üzerinden yürütülecek bir tartışma asıl hedefi unutturur: Sol mevcut güçlerin yedeği ya da potansiyel destekçisi olmaya değil, tek gerçek iktidar alternatifini yaratmaya odaklanmalı.

5.           Muhalefetin ortak adayı etrafında buluşulacaksa o adayın belirlenmesi, programı, ilkeleri konusunda şimdiden masada olmak için neler yapmak gerekiyor?

CHP’nin başını çektiği düzen muhalefetinin hedefi AKP sonrasına yumuşak geçişi sağlamak ve toplumu tüm inandırıcılığını kaybetmiş olan Türkiye kapitalizmini yeniden benimser hale getirmektir. Benzer hedefleri olmayanlar ortak adayların etrafında buluşamazlar. AKP’den bir an önce kurtulma isteği, insanların gözüne ortak bir hedef gibi görünebilir. Ancak hedefi ülkeyi yeniden kurmak olanlar, bu isteğin birbirine zıt gerekçelere dayanıyor olabileceğini kolaylıkla görebilirler. Sosyalistler düzen muhalefetinin masasında yer aramak yerine Türkiye’yi emeğin iktidarında yeniden kuracak olan masayı kurup güçlendirmek için çaba harcamalı.

6.           Milletvekili seçimlerine, bir çatı partide girilecekse hangi partide buluşulacak? Çatı parti olmayacaksa sol, sosyalist adayların diğer uygun partilerden olabildiğince fazla sayıda aday gösterilebilmesi ve seçilmeleri, sonrasında belki Mecliste en az yirmi kişilik bir sosyalist grubun oluşması için neler yapılabilir? Oluşacak bu sosyalist Meclis grubu, bir çatı partisine dönüşebilir mi? Sosyalist grup olarak olası koalisyon hükümetlerinde yer alınabilir mi? Bu ihtimal varsa hangi kesimler, kimler Meclise taşınırsa daha verimli olur?

Solun seçimlerde meclis aritmetiğinden ziyade cumhurbaşkanlığına odaklanması gerekiyor. Bunun birden fazla nedeni var. Birincisi, 16 Nisan 2017’de gerçekleşen ve mühürsüz oyların geçerli sayıldığı referandumdan itibaren Türkiye’de fiili olarak yetkisi olan bir meclis kalmamıştır. Tek yetkili makam cumhurbaşkanlığıdır. Tek yetkili makama devrimci hedeflerin geniş yığınlara anlatılması ve yeni örgütlenme düzlemleri yaratılması amacıyla aday göstermek mücadeleyi büyütmek açısından değerlidir. Bu gerçeği merkezine almayan her türlü arayış başkalarının düzeninde mevki ve makam tutmaya yol açar, devrimci hedeflerden uzaklaştırır.

İkincisi, politik hedeflerin ve ayrım çizgilerinin silikleştiği bir “meclise girme” motivasyonu sosyalist mücadelenin hedeflerine ulaşmasına hiçbir katkı sağlamaz. Kimlerin meclise taşınacağı sorusu, sosyalizm mücadelesinin hangi alanlarda nasıl güç biriktireceğine ilişkin gerçek soruların ve görevlerin önüne geçtiği ölçüde sosyalist hareketi etkisizleştirdi ve iddiasızlaştırdı. Sosyalist çizginin bulanıklaştırıldığı, geriye çekildiği bir ittifakın parçası olmak pahasına mecliste yer almak sosyalizm mücadelesinin değil düzenin bir kazanımı sayılabilir. Koalisyon hükümetlerinde yer alma düşüncesi ile birleştiğinde olacak olan kirli politikaların o güne kadar temiz kalmış isimler tarafından uygulanmasıdır. Buradan çıkacak sonuç sosyalistlerin devrimcilikten bütünüyle uzaklaşması ve düzene tamamen entegre olması olur. Sosyalistler TÜSİAD programı uygulayacağı belli olan, açıkça 2002 AKP’sine dönüş vadeden bir koalisyonun parçası olmamalı, tam karşısında yer almalıdırlar.

7.           Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?

Mevcut düzenin sorunu kişiler değil sistemdir. Siz bu dişlilerin arasına isterseniz dünyanın en onurlu, en “demokrat”, en solcu kişilerini yerleştirin mevcut duruma dayanamaz. Ya dönüşür ya da uzaklaşır. Sosyalistlerin görevi inandırıcılığını kaybetmiş olan düzene temiz yüzler sağlamak değil devrimdir. Sosyalistlere iktidar olmadan değişim sağlamayı telkin eden formüller, düzen içi olduğu gibi aynı zamanda gerçek dışıdır.

Karşı devrim iktidarının devlete yerleştirdiği gerici kadroların ayıklanması, düzen içi koltuk kavgalarıyla ve gerçek dışı hayallerle geçiştirilemeyecek kadar ciddi bir sorundur. Devlet içindeki tarikatların tasfiyesi solun düzen güçleriyle makam-mevki pazarlığının değil, karşı devrimle girişilecek hesaplaşmanın ürünü olacaktır. Laik, bağımsız, sosyalist ve devrimci cumhuriyetçi bir mücadele güçlendiğinde, adalet talebi yükseltildiğinde kamu kurumlarında çeteler, tarikatlar, TÜGVA’lar varlığını sürdüremez.

8.           Solu devlete ve iktidara entegre edip yozlaşma tehlikesine karşı tüm bu çabaların yanında sivil ve kültürel alan, sendikalar nasıl güçlendirilebilir? Bu şekilde, solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin önü nasıl açılabilir?

“Sivil ve kültürel alan, sendikalar” zaten solun mevcut düzene entegre edildiği ve yozlaştırıldığı alanların başında gelmektedir. Sosyalist solun kitleselleşmesinin yolu devrim hedefini her şeyin önüne koymasından ve önüne çıkan tüm gelişmelere bu hedeften yola çıkarak siyaset üretmesinden geçer. Sosyalizmin önünün açılması, mevcut durumun yarattığı krizler neticesinde oluşan boşluklarda devrimci öznenin ve işçi sınıfının örgütlü gücünün toplumda kapladığı alanın büyütülmesiyle mümkün olabilir.

9.           Bunlar yapılmazsa yeni iktidarın sağ, neoliberal, emek karşıtı, çevre karşıtı bir politikaya hızla savrulmayacağının garantisi, tedbiri nedir?

Yeni iktidarın “savrulmayacağının” hiçbir garantisi ya da tedbiri yoktur, olamaz. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Tersi garantidir. Hiçbir önlem, tedbir ya da uyarı kapitalist bir ülkeyi iktisadi temeline dokunmaksızın yönetecek olanların emek karşıtı politikalar üretmesini engelleyemez. Kapitalizme tek panzehir sosyalizmdir. Bırakalım durdurmayı, ellerini korkak alıştırmaları ve çekinmeleri için bile devrim hedefine odaklanmış bir siyasi güç, tarihsel görevi için hazır ve örgütlü bir işçi sınıfı olmazsa olmazdır.

***

Demirtaş demiş ki, “Hiç değilse emekçiler için bu tarihi fırsatı kaçırmayalım. Unutmayın, sol akıl işin içinde olmadan toplum, devlet ve dünya daha iyiye evrilemez. Şu, fenomen haline gelmiş karikatürdeki isyanla bitireyim: Millet aç, aç!”

Millet aç. Sosyalistlerin görevi, açlığı devam ettirecek bir düzen için formüller üretmek değil, açlığın gerçek nedenleriyle mücadele etmek. Dolayısıyla asıl tarihi fırsat, düzenin tüm unsurları kendi renkleriyle birlikte Türkiye kapitalizmini kurtarma yarışına girmişken devrimci çizginin kendini belirginleştirmesi ve emekçi halkımıza gerçek çıkış rotasını göstermesi fırsatıdır. Bu tarihi fırsatı kaçırmamak adına kimi başka soruların gündeme alınmasında yarar görüyoruz:

– Türkiye sermayenin çıkarlarını sorgulamayan, sermaye düzenini kurtarma hedefli programlardan sapmayan düzen güçlerinin belirleniminden kurtulamazken çizgisini sermaye sözcülerinden ayıran ve emekçileri siyasal olarak temsil eden bir devrimci odağı nasıl yaratabiliriz?

– Düzenden beklentisi kalmayan gençlerin, kadınların, emekçilerin yeniden düzenin parçası haline getirilmesini nasıl engelleyebilir, tüm topluma yayılmış düzen karşıtı öfkeyi nasıl örgütlü bir güce dönüştürebiliriz?

– Devrim hedefini yeniden gerçekçi bir seçenek olarak toplumun önüne nasıl çıkarabiliriz?

– Cumhuriyetin kuruluş iddialarını işçi sınıfının çıkarları ekseninde nasıl yeniden üretebiliriz?

– Türkiye’yi yıkıma sürükleyen neoliberal politikaların yerine kamucu ve bağımsızlıkçı bir sosyalist ekonomi programını nasıl olgunlaştırabilir, nasıl emekçilere mal edebiliriz?

– Türkiye’nin çete ve tarikat artıklarından temizlenmesi, devletin ve toplumun her yanında yuvalanmış karşı devrimci yığınağın tasfiyesi ve yeni bir aydınlanma seferberliği için mücadeleyi nasıl yükseltebiliriz?

– Türkiye siyasetinde çetelerin, şeriatçıların, sermayenin ve emperyalist odakların etkisini nasıl kırabiliriz?

-ABD, AB ve NATO gibi emperyalist odakların hem ülkemizdeki hem de bölgemizdeki egemenliklerini sona erdirmek için atılması gereken adımlar nelerdir?

Notlar:
[1] https://www.evrensel.net/haber/447749/selahattin-demirtas-evrensele-yazdi-sola-bir-cagri-daha