“Yaşadığımız tüm sorunlar devrimcilerin yokluğunda, devrim fikri örgütlü hale gelmediğinde giderek derinleşiyor. Bu gidişatı durdurmak, geriletmek ve mevcut düzeni yıkmak derdindeyiz.”
12 Aralık’ta yazılı bir açıklamayla kuruluşunu ilan eden Devrim Hareketi’ne dair merak edilenleri hareketin sözcüsü Erçin Fırat’la konuştuk.
İsterseniz klasik bir soru ile başlayalım: Devrim Hareketi hangi ihtiyaca yanıt vermek için yola çıkıyor ve neyi hedefliyor?
İsminden de anlaşılacağı üzere devrim hedefini Türkiye’de tekrar ayakları üstüne basan, gerçek bir seçenek olarak ortaya koymak için yola çıkıyor. Toplumun çok ciddi bir kesiminin bu düzene öfke duyduğu bir dönemde bu öfkeyi başka kanallara yönlendirmek, onu soğutmak düzenin sahiplerinin işi. Oysa bu öfke tam da devrim fikrini çağıran, devrime ihtiyaç duyan bir öfke.
Yoksullar intihara sürükleniyor, yakın zamanda bir emekçi avuçlarına iş-aş yazarak intihar etti.
Önceden emekçiler çeşitli hak talepleriyle eylemler, kampanyalar örgütlerdi. Son dönem kullanılan sloganlara bir bakın: tükeniyoruz, yaşamıyoruz, yaşamak istiyoruz. Bu hâlin karşısında geçici çözümler sunamazsınız. Artık kökten bir dönüşüme, bunun hazırlıklarına, bunun için bir araya gelmeye ihtiyaç var. Ama bu tabloya rağmen, halkın tüm talepleri çok yakıcı ve doğrudan yaşamsal hale gelmişken solcuların, sosyalistlerin düzenin içinde yol ve yöntemler aramaları halkı daha fazla çaresizliğe itiyor. Bu öfke yalnızlığa dönüşüyor.
Yakın zamandan bir örnek vereyim. Yurttaşlar yaşamak istiyoruz derken ana muhalefet partisi yoksulluk sınırının yarısından daha az bir asgari ücret öneriyor. Daha vahimi, DİSK bunun çok az üstünde bir öneri yapıyor.
Biz bunu kabul etmek zorunda mıyız? Tüm toplumun aklıyla alay eden bir iktidara karşı küçük pazarlıklarla mı kurtulacak emekçiler? Bu anlayışı kabul etmiyoruz. Buna mahkûm değiliz. Yaşam hakkımız, barınma hakkımız, eğitim ve sağlık hakkımız pazarlık değil mücadele konusu. Bunlar en temel haklarımız ve devrim için mücadele etmeden bunları kazanamayacağımızı görüyoruz.
Aynı durum laiklik ve cumhuriyet için de geçerli. Cumhuriyet ve laiklik devlet kademelerinden tasfiye edilince topyekûn ortadan kaybolmuş gibi bir hal oluştu. Öyle mi gerçekten?
Soralım halka; gençlere, kadınlara, Alevilere, toplumun farklı kesimlerine; laikliği onlar taşıyor. Halkın elindekinin iktidara taşınması yine devrimsiz mümkün değil. Türkiye’de kurulmuş tarikat-cemaat ağlarını küçük geçişlerle ortadan kaldıramazsınız, birileri gider yenileri gelir, bunları yaşıyoruz. Kararlılıkla bunların üzerine gidecek bir çizgiye ihtiyacımız var.
Adalet arayışı için de geçerli bu. Yargı cemaatler arasında el değiştirirken her dönem kendine yeni mağdurlar yarattı. Dün bu adaletsizliği destekleyenler ya da kafasını kuma gömenler bugün başka bir adaletsiz dönemin kurbanı oldu. Her dönem adaleti arayan ise devrimcilerden başkası olmadı. Gerçek bir adalet mücadelesi güncel küçük siyasi çıkarlarına bakanlarla değil, ancak tek çıkar olarak işçi sınıfının çıkarlarını görenler tarafından sağlanır.
Tablonun tamamı neden böyle bir hareket için yola çıktığımızı anlatıyor sanırım. Örnekleri artırabiliriz ama burada bitiriyorum. Yaşadığımız tüm sorunlar devrimcilerin yokluğunda, devrim fikri örgütlü hale gelmediğinde giderek derinleşiyor. Bu gidişatı durdurmak, geriletmek ve mevcut düzeni yıkmak derdindeyiz.
Hareketin kurucularını ve kadro bileşimini nasıl tanımlarsınız?
Hareketin kurucuları ağırlıklı olarak FKF kadroları. Ama bunun da ötesinde bir yaş kuşağının farklı yerlerde, farklı biçimlerde yıllardır mücadele eden genç bir kadro toplamının bir araya gelmesinden oluşuyor diyebiliriz.
Türkiye siyasetinde 40’lı 50’li yaşlarında insanlar bile genç siyasetçi olarak anılıyorken oldukça genç bir topluluk olduğumuzu söyleyebilirim. Genç ama aynı zamanda yaşamının büyük bölümünü mücadele içerisinde geçirmiş olması nedeniyle deneyimli bir kadro topluluğuyuz.
Ağırlıklı olarak üniversitelerde ve toplumsal olarak hareketliliğin yoğun olduğu 2007-2013 arasında siyasi mücadelede aktif rol almış, sonrasındaki baskı dönemlerinde de direnmeyi, ayakta kalmayı, irade göstermeyi öğrenmiş, bu anlamda da deneyim kazanmış bir kadro topluluğu ile yola çıktık.
Deneyim derken bunu toplumsal olarak tanımlamayı daha uygun buluyoruz. Türkiye’nin son dönemini de özel olarak ele almazsak söylemek istediklerimiz eksik kalır.
Bu döneme baktığımızda Türkiye için işlerin iyi gidiyor gibi göründüğünü, ekonomi iyi gibi gözükürken tarımın bitirildiğini, kamu mallarının yağmalandığını görüyoruz. Özgürlük kılıfı altında gericiliğin palazlandığını, tarikatların ve cemaatlerin dört bir yanı sardığını görüyoruz. İktidarı tartışmasız görünen AKP’nin kadrolaşmasını, memleketin mahkemeler dahil tüm kurumlarını adım adım ele geçirdiğini görüyoruz.
Yine aynı dönemde başta Tekel olmak üzere işçilerin özelleştirmelerin sonuçlarına ve güvencesizliğe karşı direnişlerini; YGS sorularının çalınmasına karşı liselilerin büyük eylemlerini, ODTÜ’den başlayarak tüm üniversitelerin AKP karanlığına karşı bayrak açısını biliyoruz. Aynı dönem Gezi’ye ve Haziran’a giden bir mücadele birikimine de ev sahipliği yapmış oldu.
Mücadelenin yükselişini olduğu gibi düşüşünü de birlikte yaşadık. 10 Ekim’i, halkın beklentilerinin yanıtsız bırakılmasını, yıllarca mücadelede biriktirilenlerin düzen partilerine teslim edilişini engelleyemedik. Devrim Hareketi’ni aynı zamanda bu mücadelede yetişmiş kadro kuşağının düşüşe ve teslimiyete başkaldırısı olarak da görüyoruz.
Kuruluş bildiriniz devrim ve sosyalizmin yanı sıra cumhuriyet vurgusunu da öne çıkarıyor. Neden cumhuriyeti özel olarak vurguluyorsunuz? Devrim ve sosyalizm hedefi zaten yeterli değil mi?
Bizi uzun süredir takip edenler için tekrar olabilir ama kısaca ifade etmeye çalışayım.
Türkiye aydınlanma tarihinin ve birikiminin somutlandığı yer bizim için Cumhuriyet devrimi. Biz de bu tarihin içinden geliyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin ilerleme tarihi bizim için dışsal, ayrı bir kanalda akmış bir süreç değil, kendi tarihimizin çok önemli bir uğrağı. O nedenle bu tarihin, bu birikimin içinden geldiğimizi söylüyoruz. Bu nedenle inşa edilebilecek olan yeni bir cumhuriyetin, sosyalist karakterdeki bir cumhuriyetin de bu tarihe yaslanarak kurulabileceğini söylüyoruz.
Aynı zamanda mevcut iktidarın bu tarihle, Türkiye’deki aydınlanma birikimiyle, Cumhuriyet’le ve Cumhuriyet’in kazanımlarıyla problemi var. Öyle günlük bir problem değil, tarihsel bir problem bahsettiğimiz. Onlar Vahdettin’in tarafında, biz de tabii ki bu tarihsel kavgada tereddütsüz Mustafa Kemal’in tarafındayız.
İlk sorunuzda da söylemiştim, iktidar Cumhuriyet’in kazanımlarını devlet kurumlarından tasfiye etti. Fakat bu birikim halktan silinemedi, silinebileceğini de düşünmüyoruz. Bu aynı zamanda bir fırsat anlamına da geliyor. Bu fikrin taşıyıcısı olan tek kuvvetin halk olması, fikrin işçi sınıfının tarihsel çıkarları ekseninde günümüzde de yeniden üretilmesi ve geçmişteki eksikliklerinin devrimci bir biçimde kapatılabilmesi olanağı taşıyor. O nedenle devrimci cumhuriyetçilik diye bir siyasi hat tarifi yaptık.
Buradan şu sonuç çıkıyor; birincisi, tarihsel olarak Cumhuriyet’i sahipleniyoruz. İkincisi, Cumhuriyet’in geleceğinin halkın elinde olduğu görüyor ve Türkiye devriminin başarıya ulaşabilmesi için olmazsa olmaz olarak görüyoruz. Bu yaklaşımı sadece güncel bir seslenme biçimi olarak değil, tarihsel bakışımızın ve stratejimizin önemli bir parçası, ana omurgalarından biri olarak görebilirsiniz.
Yeni kurulmuş bir siyasi hareket olarak ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?
Öncelikli hedefimiz devrim fikri etrafında bir araya gelebilecek, aynı hedefe odaklanmış, güncel gelişmelerin bu hedefi odaktan çıkaramayacağı güçlü bir örgüt yaratmak. Türkiye’de bu iradenin parçası olacak ciddi bir kadro potansiyeli olduğunu biliyoruz. Sosyalist hareketimizin kendi hedeflerini bırakıp başkalarının planlarına ortak olması sonucunda örgütsüzlüğe itilmiş çok sayıda devrimci var. Aynı zamanda devrim fikriyle buluşabilecek çok sayıda genç işçi, işsiz, öğrenci var.
Bu kuvvet oluşturulmadan, doğru bir karargah kurulmadan, yani tüm mücadelelerin merkezi, aklı, örgütü olmadan atılacak tüm adımların, açık söyleyelim, en iyi ihtimalle vicdan rahatlatma işlevi göreceğini düşünüyoruz.
Başa bunu yazdıktan sonra şuraya gelebiliriz. Düzen çok ciddi krizler yaşıyor ve bu krizlere odaklanmış, düzenin zayıf kaldığı alanlarda düzenle kavga eden bir kuvvet göremiyoruz. Devrim Hareketi bunu yapacak. Bize dayatılana sıkışıp kalmak yerine düzenin zayıf kaldığı, halkın öfke duyduğu gündemleri kavga konusu yapıp her kavgadan başarıyla çıkmak hedefindeyiz. Yeni yıla bu başlıkların somutlandığı siyasi çalışmalarla gireceğimizi şimdiden duyurabilirim.
Somut birkaç örneğe kısaca değinebilirim. Mevcut üyelerimiz dışında çalışmalarımıza destek olmak, katkı sunmak, bizi takip etmek isteyen dostlarımız için “Bize Devrim Gerek” grupları oluşturuyor ve birçok çalışmayı bu gruplarla birlikte örgütlüyoruz. Yayıncılık ve seslenme için sürekli yenilenen, güncellenen ve gelişen bir tarza sahibiz. Bunun için dsosyal.com ve devrim.org.tr‘nin incelenmesi, Dsosyal Twitch ve Youtube kanallarının takip edilmesi yeteri kadar fikir verecektir.
Yakın zamanda bir ittifak gündeminiz var mı? İttifak sınırlarınızı belirleyen nedir?
İttifak konusu her zaman gündemde olan bir konu. Yakın tarihimizde bile onlarca ittifak denemesi, hatta birleşmeye varan gelişmeler sayabiliriz. Bunların herhangi birisinin istenen sonucu verdiğini söylemek ise güç. Bunun nedeninin tartışmanın zemini ile ilgili olduğunu düşünüyoruz. Ne istendiği, hangi yaklaşımın güçlendirileceği tartışılmıyor ittifaklar konuşulurken. Emek vermeden, çaba sarf etmeden, biriktirmeden güçlenmenin bir aracı olması umuduyla ittifaklara başvuruluyor. Bir tür köşe dönmecilik var burada. Bu köşe dönmecilik ilkesel olarak sol ve sosyalizmle uyumsuz olduğu gibi gerçekçi de değil. Bu tarz bir ittifak tartışmasına girmeyi anlamlı bulmuyoruz. Her konuda olduğu gibi ittifak konusunu tartışmak için de bir eksene ve zemine ihtiyaç var.
İttifaklar söz konusu olduğunda bizim açımızdan başat kriter ittifakın ülkemizde devrim ve sosyalizm fikrini kuvvetlendirip kuvvetlendirmeyeceğidir. Bunun dışında sadece Türkiye’de değil dünyada da kapitalizme karşı bu kadar ciddi bir öfke birikmişken bunu geriye çekebilecek ittifakları kesinlikle doğru bulmuyoruz. Bu konuda gerçekleşen örneklerin çoğu eşitsiz, dengesiz ve amaçsız olduğu için ittifakların genelde iltihakla sonuçlandığını tecrübe ettik.
Amaçsızdan kastımızı açayım: İşçi sınıfının çıkarları için atılmayan her adım bizim için amaçsızdır. Geleceğe dönük kuvvet biriktirmez. Devrim fikrini siyasal alanda söz sahibi haline getiremez. İddia edildiği gibi düzen içi kuvvetleri solculaştırmaz, devrimcileştirmez. Aksine devrimciliği mevcut güçlerin silik bir rengi haline getirmeye yarar. Bugün kurtuluşumuz için tam tersine yani devrimci siyasetin ayrı ve en baskın olan haline gelmesine ihtiyaç var. Dolayısıyla ittifak kıstasımız, zeminin düzen içi mi düzen dışı mı olacağına göre belirleniyor.
COVID-19 pandemisinin Türkiye’de sosyal hayatı oldukça kısıtladığını görüyoruz. Devrim Hareketi çalışmalarında pandemiden kaynaklanan zorlukları aşmak ve çalışmalarına katılacak yurttaşların sağlığını tehlikeye atmamak için önlem alacak mı?
Tabii ki bu süreçte toplantılarımız ve çalışmalarımız için dijital araçlara ağırlık veriyoruz. Çok kötü yönetilen bu süreçte yurttaşlar olarak bize düşen önlemleri almamız gerekiyor. Ancak yalnızca virüse ve salgına karşı önlem almak yetmiyor. Virüsü fırsat bilerek, saldırılarını ve sömürüyü artıranlara karşı da önlem almak gerekiyor. Son dönemde salgına rağmen ekonominin büyüdüğü, bankaların rekor kârlar elde ettiği görülüyor. Buna karşın hayatın pahalandığı, emekçilerin gelirlerin ciddi bir biçimde düştüğü, işsizliğin de başka bir rekor kırdığını acı bir biçimde tecrübe ediyoruz. İş yerleri açık, sömürü çok daha şiddetli biçimde devam ediyor. Birçok iş kolunda fiili direnişlerin sürdüğünü biliyoruz. Bizim de bundan muaf olma şansımız yok. Bu anlamda mücadelenin içerisindeyiz.
Bir diğer konu da siyasal iktidarın saldırıları. Laikliği yok etmeye yönelik ajandanın bir aşaması olan Ayasofya meselesi iktidar açısından bu dönemde çözüldü. Cumhuriyet’in kurucularına elde kılıç lanet okuyan Diyanet İşleri Başkanı görevine devam edebiliyorsa bunda pandemi nedeniyle geniş bir toplumsal tepkinin örgütlenememiş olmasının da ciddi bir payı var. Yine torba yasalarla patronlara sınırsız kaynak aktarılırken emekçilerin kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılmasına yönelik tasarılar da gündeme sokuldu, emekçiler işsizlik ve sağlık sorunları ile boğuşurken punduna getirilmek istendi.
Dolayısıyla bizim virüse karşı aldığımız önlemler her gün kanımızı emen parazitlere karşı mücadeleyi geri plana itmeyi değil, mücadeleye yeni kanallar ve yeni araçlar kazanmayı hedefleyen önlemler olacak. Devrim Hareketi’nin kuruluşu için pandeminin bitmesini beklemememizin sebebi de bu görevin yakıcılığı ve onun altından kalkabileceğimize olan inancımız.
Bu süreçte sosyal medya kanallarını hem seslenmek hem de insanları bir düzeyde bir araya getirmek için kullanmaya çalışıyoruz. Genç bir üye profiline sahip olmanın avantajıyla farklı sosyal medya kanallarını etkili biçimde kullanabildiğimizi söyleyebilirim. Üye profilimizin bu anlamda sağladığı avantaj sayesinde benim gibi 30 yaşında birinin bile ilk defa duyduğu yeni mecraları yeni insanlara ulaşmak, onları ülkenin geleceğini kurma mücadelesine dahil edecek birçok tartışmanın parçası haline getirmek için değerlendirebiliyoruz.