Akira Kurosawa’nın yönettiği 1965 yapımı Kızıl Sakal filminde gettoda bulunan bir hastanenin başhekimi, yetiştirmekte olduğu doktor adayına şunları söyler: “Önemli olan fakirlik ve cehaletle mücadele etmektir. Tıbbın acizliklerini azaltacak yol budur.” Bu dikkat çekici diyalog, bilimsel üretimin nasıl olması gerektiğine dair ipuçları içeriyor. Diğer bir deyişle toplumcu bilim anlayışı geliştirmek mi yoksa salt kar odaklı, körleşmiş bir bilim teknisyenliği mi? Temel sorun bu noktada kilitleniyor.
Ne yazık ki bilimde toplumcu yaklaşımı ıskalayan bilim insanları toplumsal süreçlere ve bilim olgusuna bütünsel bakamayarak istemli ya da istemsiz olarak eleştirel bakışı yitirebiliyorlar. Çok basit nesnel gerçekleri bile kavramakta zorlanabiliyorlar. Bu durumu dünya çapında ün kazanmış bilim insanlarında da görmek mümkün. Dolayısıyla toplumdan kopmuş bilim insanlarını ön yargısız, eleştirel bir çerçevede yeniden düşünmek verilmekte olan aydınlanma savaşımını güçlendirecektir.
Çeşitli örneklerle açıklamaya devam edelim.
Manhattan Projesi ve Bölümlendirme Stratejisi
Manhattan Projesi II. Dünya Savaşı sırasında atom bombası üretmek için ortaya konulmuş kapsamlı bir projeydi. Bu proje Hiroşima ve Nagazaki’nin yıkımına, milyonlarca insanın ölmesine ve uzun süreli radyasyon zehirlenmesine neden oldu. Manhattan Projesi’nin itiraz ya da dirençle karşılaşmadan başarıya ulaşmasında önemli etkenlerden biri bölümlendirme (compartmentalization) stratejisinin katı bir şekilde uygulanmasıydı.
Strateji gereği atom bombası yapımında çalışan bilim insanları bütünden yani gerçeklikten kopartılmıştır1R. J. Anderson, “Multilateral Security,” in Security Engineering: A Guide to Building Dependable Distributed Systems, 2. Basım, Wiley, s. 275–313.. Örneğin, bir grup bilim insanı bombanın aerodinamiği üzerine çalışırken diğer grup atomların kontrollü bir şekilde parçalanması için çalışmış fakat hiçbirisi aslında atom bombası yaptıklarının farkına varamamıştır. Hatta proje kapsamında çalışan tesisatçılara radyoaktif sızıntıları tamir ettikleri dahi söylenmemiştir2C. Thorpe, D. Tyfield, R. Lave ve S. Randalls, The Routledge handbook of the political economy of science. Londra: Routledge Taylor & Francis Group, 2017.. Sonuç olarak, hem yürütme aşamasında hem de uygulama da Manhattan Projesi tarihteki en büyük insanlık dramına neden olmuştur. İronik olarak, projede çalışan bilim insanları yarattıkları yıkımı ancak atom bombası Japonya’ya atıldıktan sonra öğrenmişlerdir. Yani bölümlendirme körleşmeyi beraberinde getirmiş, dâhil oldukları projede bütünü göremeyen bilim insanları dünyayı felakete sürüklerken bunun farkına varamamışlardır.
Bir noktada dipnot olarak belirtmekte fayda var: diğer üretim alanlarında olduğu gibi bilimde de ölçeğin büyümesi uzmanlaşmayı ve dolayısıyla bölümlendirmeyi zorunlu hale getirebilmektedir. Bölümlendirmeyi ve onun kaynağı olan ölçek büyümesini mutlak olarak reddetmek, insanlığın ulaştığı teknik ilerlemenin reddi olacaktır. Ancak bilimsel üretimin emperyalist hedefler doğrultusunda oynadığı role ve bunda bölümlendirmenin etkisine da karşı durmak gerekir.
Bu tartışmalar ışığında bilim insanlarının sorumluluklarının bir kez daha irdelenmesi gerekiyor. Bilim insanları toplumsal sorumluluğa sahiptirler ve bilimsel süreçlere teknik açıdan dâhil olmakla yetinemezler. Bu nedenle parçası oldukları bilimsel süreçlerin toplumsal etkisini de her daim göz önünde bulundurma sorumlulukları vardır.
Aziz Sancar Akkuyu’yu Savunursa…
Manhattan Projesi’nin bilim insanlarını kasıtlı olarak nasıl körleştirdiğini ve ne gibi felakete yol açtığını tarih gösterdi. Fakat bu stratejinin etkisini yitirdiğini söylemek hala zor. Bilgiye ulaşımın kolaylaştığı şu günlerde dahi bilim insanları kendi oluşturdukları yanılgıların içine hapsolabiliyorlar. Bu doğrultuda daha yakın tarihlere bakılabilir.
Örneğin, 2015 yılında Aziz Sancar’ın Nobel ödülü almasıyla kamuoyunda oldukça büyük sevinç gösterileri oldu. Aziz Sancar için kürsüler açıldı, ismi kongre salonlarına verildi, adıyla anılan burslar ve ödüller verilmeye başlandı… Kuşkusuz oldukça sevindirici bir haberdi. Özellikle evrim kuramının müfredattan kaldırıldığı ülkemizde bilimsel ilerlemenin, bilimsel bilginin ne kadar önemli olduğunu tekrardan hatırlamış olduk. Fakat Aziz Sancar’ın nükleer enerjiyi savunan kamu spotunda oynaması bazı tartışmalara neden oldu ki, bilim insanının toplumsal sorumluluğu adına bu tartışmalar zorunluydu.
Sadece arama motorlarında “nükleer”, “Akkuyu” gibi sözcüklerle tarama yapıldığına dahi nükleer santrallerin ne gibi riskleri olduğu kolayca görülebiliyor. Haliyle uzmanlık alanında kendini kanıtlamış bir bilim insanının nükleer konusunda yorum yaparken de bilimsel gerçekleri göz önünde bulundurması beklenir. Peki, Aziz Sancar nükleer konusunda nasıl bu kadar talihsiz açıklamalar yapabiliyor?
Sancar’ın bir başka konuşması bu konuda ipucu veriyor “İlkokuldan üniversiteye kadar bütün gençlere sesleniyorum. Aman gözünüzü seveyim siyasetle uğraşmayın, bilimle uğraşın, bilim yapın”.3“Aziz Sancar’dan gençlere tavsiye: Bilimle uğraşın,” 2015. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.ensonhaber.com/aziz-sancardan-genclere-tavsiye-bilimle-ugrasin-2016-05-15.html. [Erişim tarihi: 13 Nisan 2020]. Kuşkusuz bilim yapmak, bilimsel ilerlemenin bir parçası olmak vazgeçilmemesi gereken bir hedeftir ama buradaki “Siyasetle uğraşmayın” çağrısı, yurttaşın ve dolayısıyla bilim insanının toplumsal sorumluluğunun yok sayılması dışında bir anlam taşımıyor.
Savas Dimopaulos ve Evrim Ağacı
Diğer bir dikkat çekici örnek ise Evrim Ağacı sitesinde ünlü parçacık fizikçisi Savas Dimopaulos’un sözlerini içeren bir paylaşım. Savas Dimopaulos Türkiye’den 60’lı yıllarda göçe zorlanmış Rum kökenli bir Türkiyeli. ‘Particle Fever’ belgeselinde yaptığı konuşmada bilime nasıl ilgi duymaya başladığını anlatıyor.
Küçük yaşlarda kendini kolay etkilenebilir bir çocuk olarak tanımlayan Dimopaulos sözlerine devam ediyor: “Sürekli sol yanlısı ve sağ yanlısı argümanları duyardım. Bir gün bir tarafın haklı olduğuna ikna olurdum, diğer gün öteki tarafın… Sonra kafam karışmaya başladı. Birbirine tamamen zıt olan bunların ikisi de nasıl haklı olabilirdi? Bunun üzerine, gerçeğin onu savunanın hitabet gücüne bağlı olmadığı bir alana odaklanmayı tercih ettim. Çünkü gerçek, mutlak olmalıdır.”4I. Altınkaya, “Evrim Ağacı Belgesel Tavsiyeleri,” 2017. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://evrimagaci.org/evrim-agaci-belgesel-tavsiyeleri-5118. [Erişim tarihi: 13 Nisan 2020].
Kuşkusuz küçük yaşlarda herhangi bir siyasi görüşün oturaklı bir şekilde savunulması zor olabilir ya da yapılan çıkarımlar büyük eksiklikler içerebilir. Fakat asıl belirleyici nokta aradan geçen yıllara rağmen (yaklaşık 60 yıl) Dimopaulos’un bu düşüncesini argüman olarak sunmaya devam etmesi. Oysaki ilerlemeyi ve aydınlanmayı savunan sol ile hepten gericiliğin koşu alanı olmuş sağ arasında ayrım nettir. Bu nedenle “sol yanlısı ve sağ yanlısı argümanları” aynı anda haklı bulmanız, siyasette “gerçeğin onu savunanın hitabet gücüne bağlı olduğunu” değil, sizin fikirlerinizin oturmadığını ya da tutarlı bir görüşe sahip olmadığınızı gösterir. Toplumsal sorumluluk taşıyan ve toplum tarafından kanaat önderi sayılan bilim insanı için bunların her ikisi de zaaf sayılmalıdır.
Bu noktada Evrim Ağacı sitesine de kısaca değinmekte fayda var.
Türkiye’de popüler bilimin yaygınlaşmasını sağlayan ender sitelerden olan Evrim Ağacı, oldukça yarayışlı bilimsel bilgiler sunuyor. Fakat kimi zaman Savas Dimopaulos’un sözleri gibi bilimin toplumsal niteliğini yok sayan içeriklere de rastlanıyor. Yer yer, asıl önemli olanın bilim olduğu, siyasetin ise göz ardı edilmesi gerektiği savunulabiliyor. Bu nedenle sitedeki bazı paylaşımların eleştirel çerçevede değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
Dünyada da benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Örneğin popüler bilimin belki de en önemli isimlerinden olan Carl Sagan “Karanlık Dünya’da Bilimin Mum Işığı” kitabında bilim karşıtlarına, hurafelere karşı ön cepheden savaş verirken konu siyasal düzleme geldiğinde oldukça derin hatalara saplanarak sosyalist ideolojiyi bağnaz bir din olarak tanımlıyor5C. Sagan, Carl Sagan – The Demon-Haunted World: Science as a Candle in the Dark, 3. Basım, Headline, 1998.. Yine Richard Dawkins’in organizmaları genlerinin hizmetinde bir makine olarak tanımlaması ve toplumdaki sınıfların her daim var olacağını öne sürmesi (sosyal Darwinizm) başka bir bilindik görüş. Bu liste elbette ki daha da uzatılabilir.
Sonuç olarak, bilimin toplumsal niteliğinin yok sayılması, bilim insanına da toplumsal sorumluluklarını unutturuyor. Bu da Manhattan Projesi’nde olduğu gibi bilim insanlarının insanlık dışı felaketlere alet olmalarına yol açabiliyor. Ayrıca, Aziz Sancar ve diğer örneklerde olduğu gibi bilim insanları toplumsal, politik ve çevresel konularda oldukça hatalı çıkarımlar yapabiliyorlar.
Fakat bu noktada yapılması gereken, bir çeşit cadı avı başlatarak toplumsal sorumluluğunu unutmuş bilim insanlarını hepten yok saymak değildir. Böyle bir tutum bilimsel bakış açısı geliştirmeyi engelleyecektir. Zira burada andığımız isimlerle devam edecek olursak Aziz Sancar DNA tamir mekanizmaları üzerine önemli bulgular ortaya koymuştur, Savas Dimopaulos parçacık fiziği çalışmalarında önemli başarılara imza atmıştır, Evrim Ağacı sitesi bilimsel ilerlemelerle ilgili oldukça yarayışlı içerikler üretmektedir, Carl Sagan birçok insana hatta çocuklara bilimin eğlenceli bir uğraş olduğunu öğretmiştir… Bu nedenle temel nokta, eleştirel bakış açısını koruyarak bilim camiasındaki körleşmeye karşı koymak, toplumcu bilim anlayışını her yönden geliştirmektir.
Tıpkı evrimsel biyolog Richard Lewontin’in belirttiği gibi:
“Tüberkülozun nedeninin bakteri olduğu söylensene de biz asıl nedeninin işçi sendikalarının talepleriyle ve hükümetçe yumuşatılmış denetimsiz, rekabetçi kapitalizm koşulları olduğunu söylediğimizde gerçeğe daha yakın konuşmuş oluruz.”6R. C. Lewontin, “Biology as Ideology. The doctrine of DNA,” Doctrin. DNA, s. 112, 1991.
Notlar:
[1] R. J. Anderson, “Multilateral Security,” in Security Engineering: A Guide to Building Dependable Distributed Systems, 2. Basım, Wiley, s. 275–313.
[2] C. Thorpe, D. Tyfield, R. Lave ve S. Randalls, The Routledge handbook of the political economy of science. Londra: Routledge Taylor & Francis Group, 2017.
[3] “Aziz Sancar’dan gençlere tavsiye: Bilimle uğraşın,” 2015. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://www.ensonhaber.com/aziz-sancardan-genclere-tavsiye-bilimle-ugrasin-2016-05-15.html. [Erişim tarihi: 13 Nisan 2020].
[4] I. Altınkaya, “Evrim Ağacı Belgesel Tavsiyeleri,” 2017. [Çevrimiçi]. Kaynak: https://evrimagaci.org/evrim-agaci-belgesel-tavsiyeleri-5118. [Erişim tarihi: 13 Nisan 2020].
[5] C. Sagan, Carl Sagan – The Demon-Haunted World: Science as a Candle in the Dark, 3. Basım, Headline, 1998.
[6] R. C. Lewontin, “Biology as Ideology. The doctrine of DNA,” Doctrin. DNA, s. 112, 1991.