“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” Bu söz Fransız Devrimi sırasında Fransa Kraliçesi olan Marie Antoinette’e ithaf edilir. Bu sözü gerçekten söyleyip söylemediği meçhuldür. Ancak gerçek şu ki, dönemin Fransız halkının sefalete mahkûm edilmesi konusunda tüm kraliyet ailesi gibi suçludur.

Günümüze, Türkiye’ye gelelim.

Bizi 250 yıl öncesini hatırlatmaya iten de Pazartesi günü mecliste yaşanan bir tartışmanın tutanağı aslında. Muhalefet vekillerinin halkın aç olduğunu ve kuru ekmeğe muhtaç olduğunu aynı anda söylemesini fırsat bilen AKP’li Şahin Tin bir münazara oyunundaymış gibi veriyor cevabı: “O zaman aç değil demek.” Sürdürüyor: “Sen kendin dedin ‘Midesine ekmek giriyor’ dedin.” 

Demek ki, iktidar vekillerinin vicdanlarına yapılan çağrılar pek de işe yaramamış.

Bir de muhalefet tarafına bakalım. İstanbul’da su fiyatlarına %40 zam yapılmasını savunduğu konuşmasına “Popülizmin dibine vurduğumuz bir günü yaşıyoruz” diyerek başlayan CHP’li Tarık Balyalı, ekonominin kötü gidişinden AKP’nin sorumlu olduğu gerçeğini araya yerleştiriveriyor. Demek ki, insanların açlığının yanında susuzluğunun bir önemi yok. Önemli olan bu durumun siyasi sorumlusunun kim olduğu. Ya da konu İstanbul’un suyu olduğunda kuru ekmeğin yerini İSKİ suyu, AKP’nin yerini ise CHP kolayca alabiliyor.

Temel bir insan hakkı olan suya tüm yurttaşların zaten ücretsiz erişmesi gerektiğini savunan yok elbette.

Pandemiye rağmen ekonomi üçüncü çeyrekte büyümüş, bankalar rekor kârlar elde etmiş ama patronlar dokunulmaz olduğundan gözler yine emekçinin ekmeğine suyuna dikilmiş.

Yakın zamanda 2021 yılının asgari ücreti belirlenecek. Benzer bir tabloyla karşılaşınca şaşırmayacağız elbette.

AB’nin kısıtlı yaptırım kararına bir de S-400 krizinin yeni perdesi olarak ABD’nin CAATSA yaptırımları ekleniyor. Gözümüzü kırpmamıza vakit kalmadan meclis muhalefeti aynı gemiye biniveriyor. Gemi dediysek öyle özel bir şey sanmayın, yalvarma yakarma gemisi. İktidarla birlikte yayımladıkları bildiri de Amerikan çıkarları için ne çok çalışıldığının anlatılma bildirisi: “Türkiye, dış politikasında barış ve istikrara katkıda bulunmak için üzerine düşeni yapan bir ülkedir. NATO’nun saygın ve vazgeçilmez müttefikleri arasında yer almaktadır.” Hakkını yemeyelim, bir tek HDP yer almıyor bu gemide, ama ABD ve AB’yi haklı bulduğu için…

Cumhur İttifakı, Millet İttifakı derken daha geniş bir ittifak çoktan kurulmuş bile: Yoksulluk ve bağımlılık ittifakı.

Ve bu ittifak, emek ekseninin olmadığı yerde kuru ekmeği de çok görür bize, suyu da.

Bağımsızlığın ve kalkınmanın merkezde olmadığı zemine sıkışırsak eğer, iktidarı muhalefeti fark etmez; farklı kanallardan olsa da ittifak halindeymişçesine yamanmaya çalışırlar emperyalist aktörlere.

Oysa halka kuru ekmeği çok görmenin, suyu parayla satmanın ve ülkeyi emperyalistlere pazarlamanın bir bedeli olsaydı durum hiç de bugünkü gibi olmazdı.

O halde görev yönetenlerin vicdanlarına seslenmek ya da iktidar ortaklarını yanlıştan dönmeye çağırmak, olmadı muhalefete akıl hocalığı yapmaya çalışmak değil.

Görev, doğru bildiğimiz zemini örgütlemeye başlamak.

 “Devrimden başka çözüm, devrimden başka yol olmadığını bilerek…”