Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevi ve talepleri çok tartışıldı. İstanbul’un en merkezi ilçelerinden birinde 2 bin 300 belediye işçisinin katıldığı bir grevin ses getirmesi şaşırtıcı değil. Ancak işçilerin talep ve mücadelesi üzerinden yaratılan algı korkunç.
Sabah akşam hayat pahalılığından dem vuran bir parti kendi belediyesinin işçilerine “Daha ne istiyorsunuz” demeye getiriyor. Üstelik bunu işçilere önerdiği ücret ve zam miktarını iktidardan görmeye alışık olduğumuz kelime oyunları ve karmaşık hesaplama teknikleriyle şişirerek ve sosyal medya üzerinden işçiler aleyhinde algı yaratarak yapıyor.
Son toplu sözleşmenin ardından bağlanan yılda 275 TL’lik seyyanen zammı bu sözleşme döneminde yok sayarak yapılan oran hesapları, iş esnasında harcanmak durumunda kalınan yol ve yemek paralarını sanki işçinin geçimine kalıyormuş gibi toplam ücrete eklemeler, tüm belediyelerin işçilerinin aldığı sosyal yardım ve ikramiyeleri aylık ücrete ekleyerek kamuoyuna duyurmalar, bu manipülasyonlar eşliğinde yüzde 7’lik zam önerisini şişirip yüzde 38 olarak duyurmalar…
Konu sadece Kadıköy Belediyesi de değil. CHP kurumsal olarak işçilerin haklı taleplerini dinlemektense grevin karşısına dikilip mücadeleyi kırmaya odaklandı. Grev devam ederken CHP’li belediyelerin bir araya geldiği Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası tüm toplu görüşme süreçlerini durdurma kararı aldı. Amaç, toplu görüşme sürecini baltalayarak olası bir kazanımın önüne geçmek, Kadıköy Belediyesi işçilerinin mücadelesinin sınıf kardeşlerine örnek olmasını engellemek…
Yetmedi, grev devam ederken İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilçe belediyeleri Kadıköy Belediyesi’nin görmesi gereken hizmetleri kısmen görerek grev kırıcılık yaptı. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması anlamına gelen grev, sınıf mücadelesinin meşru ve etkin bir aracıdır. Grev kırıcılıksa işçi düşmanlığıdır, üstelik yasa dışıdır.
İşçilerin örgütlü olduğu Genel-İş Sendikası, işçilerin ve sendika şube yönetiminin itirazlarına aldırmadan işverenin ilk önerisinin çok az üzerindeki bir miktara imza attı. İşçi sınıfımız böyle kazıklara alışık. Ancak grevin birkaç gününde yaşananlar ve konuşulanlar Türkiye’de hakim olan muhalefet anlayışını da ortaya koyuyor.
Haklı talepleri görmezden gel, gerçek dışı beyanlarla işçi aleyhinde algı yarat, siyasi kararla kurduğun işveren örgütünü işçiye karşı harekete geçir, elindeki diğer belediyeler eliyle yasayı çiğneyerek grev kırıcılık yap…
CHP bildiğimiz gibi ama CHP’ciliğin pompaladığı muhaliflik biçimiyle de kökten bir hesaplaşma gerekiyor. Öyle bir muhaliflik ki, hükümet önerdiğinde haklı olarak beğenmediği, insanlık dışı bulduğu ücretleri CHP’li belediyeler önerince canhıraş savunuyor. Hakkını arayan işçilere başka sektör ve işletmelerde çok daha kötü koşullarda çalışan işçileri örnek gösterip “Şükret” diyor. Trolü de aynı, “köşe yazarı” da…
Açlık sınırı 2 bin 600, yoksulluk sınırı 8 bin 600 TL iken, grevdeki işçilerin çalıştığı Kadıköy ilçesinde bin 500 TL’nin altında yaşanabilir bir ev kiralanamazken imzalanan sözleşmede belirlenen 3 bin 456 TL taban ücretle geçinilemeyeceği açık. Öyleyse yapılması gereken sosyal medyada Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’nın manipülasyonuna atlayanların yaptığı gibi “Bunu da bulamayanlar var” diye burun kıvırmak değil, bu ülkede ortalama işçiden daha iyi koşullara sahip belediye işçilerinin sahip olduğu koşulların bile insanca geçinmeye yetmediğini daha yüksek sesle söylemek, emekçilere yoksulluk dayatan düzeni sorgulamak, örgütlenip hakkını aramak…
“Lise mezunu işçi benden fazla kazanıyor” diye yakınacağına örgütlenme hakkını kullanıp mücadele eden, hakkını arayan, hakkını almak için örgütlü davranma becerisini gösteren işçiye bakıp örnek almak, beyaz yakalı da olsan, prestijli diplomalara da sahip olsan emeğini satarak geçindiğin sürece işçi olduğunu bilmek, sınıf bilincini kuşanıp örgütlenmek…
Ve tabii “Üç oy şuradan gelse, sonra buradan beş oy bilmem nereye aksa” hesaplarını bir kenara bırakıp halk düşmanlarından halk düşmanı beğenme saçmalığından vazgeçmek, sınıfın siyasete ağırlık koyması için çabalamak…
Zor mu geldi?
AKP’nin yarattığı enkazı kaldırıp insanca yaşanacak bir ülke yaratmanın kolay olduğunu kim söyledi?