Sosyalistler çoğu zaman hayalcilikle suçlanır. Eşitlik ve özgürlük mücadelesi boşa kürek çekmek olarak yaftalanırken devrimci dönüşümlerin gerekliliği veya doğruluğu üzerine bir tartışmadan kaçınılır. Konunun gerçekçilik tartışmasına sıkıştırılmasında mevcut düzenin doğru olduğuna ilişkin görüşlerin hayatın gerçekleri karşısında eziliyor olmasının da payı vardır.
Esas hayalcilikle suçlanması gereken kesim çözümü düzenin sınırları içerisinde arayanlardır. Eşitsizlik, açlık, yoksulluk, yaşam mücadelesi… Tüm bu sorunlar toplumsal sorunlardır ve kaynağı içinde bulunduğumuz kapitalist düzendir. Bu sorunlar bazı bireylerin yanlış kararlarının ya da kötü niyetinin ürünü olmaktan çok; yalnızca kârı artırmanın merkezde olduğu bir düzenin doğal çıktılarıdır. Vergi indirerek, liyakatli yöneticileri başa getirerek veya rantı laik sermayeye yedirerek sorunlar çözülmeyecek, ancak kamu kaynakları gerçekçi bir planlamayla kamu yararına kullanılırsa çözüm mümkün olacaktır. Düzen içi önermelerin kimi zaman halkçı gibi görünseler de bahsettiğimiz soruna temelinden çare olmak bir yana, çelişkilerin sürmesine yarayacak şekilde düzenin temellerini güçlendirici etkisi olduğunu vurgulamamız gerekiyor.
Bu etkiyi anlatmak için ana muhalefet liderinin ilk defa otomobil sahibi olacak gençler için ÖTV’yi düşürme vaadini ele alabiliriz. Böylelikle herkesin araba sahibi olabileceği fikri ilk bakışta zenginlerin zaten arabasının olduğu, dolayısıyla bu vaadin yoksul halkın çıkarına olacağını düşündürtebilir. Dahası, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler, patronların vergi yükünü emekçilerin üzerine yıktığı için bu başlıkta bir önerme emekten yana izlenimini de verebilir. Ancak vergi düşürüldüğünde dahi şu anda otomobil almaya gücü yetmeyenler açısından bu vaadin ne işe yarayacağı belirsizdir.
Mevcut piyasa düzeninde bu tarz istisnaların varacağı noktayı anlamak açısından TOKİ projeleri ile satılan evleri örnek gösterebiliriz. Bu projelerde daha önce ev sahibi olmamış vatandaşlar arasından kura ile belirlenen bir azınlık piyasaya göre uygun fiyatlar ve ödeme koşulları ile ev sahibi olabiliyor. Ancak başvuruda bulunma hakkı olanların önemli bir çoğunluğunun bu koşullarda bile ev almaya yetecek gücü yok. Bu durum emlakçıların sistemi istismar etmesini kolaylaştırıyor. Emlakçılar buldukları yoksulları kuraya sokuyor, kuraya katılım için yatırılacak parayı ödünç veriyor. Eğer buldukları kişi kurada ev almaya hak kazanır ise o kişinin cebine üç beş kuruş harçlık vererek evi piyasa değerine satışa çıkarıyor. Projelerin hangi yandaş müteahhitlere ve hangi koşullarda verildiğini hesaba katmadığımızda dahi sonuç açık: Kamunun yoksullar ev sahibi olsun diye ayırdığı kaynakların ezici çoğunluğu zenginlerin cebine giriveriyor. Eğer Kılıçdaroğlu vaadini yerine getirirse galericilerin yeni sisteme uyum sağlamak için zihnini yorması gerekmeyecek belli ki.
Düşünülmesi gereken diğer konu ise Türkiye’de herkesin araba sahibi olmasının gerçekten mümkün olup olmadığıdır. Ülkemiz otomobil için gerekli hiçbir temel parçayı üretemiyor. Ayrıca enerjide net olarak dışa bağımlıyız. Kentlerimiz ise mevcut araç sayısını dahi kaldıramıyor. Bu durumda herkesin araba sahibi olması vaadi kelimenin tam anlamıyla hayal satmak demektir.
Mevcut tabloda ÖTV istisnasının kısa vadede ihtiyacı karşılayıp karşılamayacağı, en iyimser tahminle, belirsizdir. Uzun vadede ise toplumun temel ihtiyaçlarından biri olan ulaşım konusunda hedef saptırır. Ulaşım sorunun herkesin araba sahibi olması ile çözüleceği yönündeki aldatmacaya hizmet eder.
Kamu yararını düşünmek ise ihtiyacın ne olduğunu doğru tespit etmekten başlar. Bize göre yanıtlanması gereken ilk soru “toplumun ulaşım ihtiyacı nasıl karşılanabilir” sorusudur. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için tek yol kamuculuktan geçer.
Ülkemizin kaynakları herkesi otomobil sahibi yapmaya yetmez; ancak herkesin ulaşım hakkını güvenli, konforlu ve ücretsiz bir şekilde kullanması kolaylıkla sağlanabilir.
Yeter ki kaynaklarımızı hayal satmaya değil; emekten yana bir anlayışla kentlerimizi yeniden planlamaya, toplu taşımanın merkezde olduğu kamusal bir ulaşım ağı kurmaya ayıralım.
İlk duyduğumuzda hoşumuza gidene değil, gerçekçi ve gerçekçi olduğu için de devrimci olana kulak verelim.