Tüm dünyada yoksul halklar adaletsizliklere karşı sesini yükseltirken eşit ve özgür bir dünya yaratma mücadelesinde müziğin rolü üzerine Kenan Behzat Sharpe’ın değerlendirmesini Devrim dergisi okurlarıyla paylaşıyoruz.

Kemer sıkmaya karşı ham müzik (rough music).

Bir avuç insan, Şili’nin üçüncü büyük şehri Concepción’un merkezi bir caddesinden serinkanlı bir şekilde aşağı doğru yürüyorlar. Sarı, mavi, kırmız, yeşil ve beyaz Wenufoye — Mapuçe ulusunun bayrağı — ile örtülü bir kişi keman çalıyor. Filistin kefiyesi giyen bir gitarist ve inşaat kaskı takan ve isyana hazır primera linea’nın derme çatma kalkanını tutan bir başkası ona eşlik ediyor. Bir şarkı söylüyorlar: 1970’lerin grubu Los Jaivas’ın meşhur folk-rock marşı “Todos Juntos”. “Üstümüzde ışıldayan güneş nedir ki” diyorlar, “eğer biz birbirimize bakmak bile istemiyorsak?” Ardından bir zırhlı araç üzerlerine basınçlı su püskürtüyor.

Bu olayın kırk beş saniyelik videosu viral oldu. Videoyu YouTube’a yükleyen dahi, şöyle başlık atmış: “Şili: Çevik kuvvet müzikten nefret ediyor. Müzik onlara bir zamanlar insan olduklarını hatırlatıyor.” Buna kim itiraz edebilir? Polis, ulaşım ücretlerine yapılan zamma karşı başlayan ve kısa sürede kemer sıkma politikalarına karşı ulusal çapta bir isyana dönüşen Şili’deki ayaklanmaya tam bir gaddarlıkla cevap verdi. Aralık 2019 itibariyle, polisin kindarca ve doğrudan insanların yüzlerini hedef alarak plastik mermi sıkması sebebiyle yirmi dokuz kişi ölmüş ve yüzlercesi de yaralanmıştı. Birçok insan polis gözetiminde tecavüze, saldırıya ve tacize uğradı.

Concepción’daki gezgin şarkıcılar saldırıya uğramadan “Todos Juntos”u söylemeye devam edebilselerdi, şarkının son mısralarını videoda duyabilecektik: “Neden bu kadar ayrı yaşamalıyız / dünya bizi birleştirmek istiyorsa? / Eğer bu dünya herkes içinse / haydi hep birlikte yaşayalım.” Los Jaivas’ın 1972’de, Başkan Salvador Allende’nin Halkın Birliği Partisi’nin 1970’teki zaferinden sonra ama bir sonraki yıl gerçekleşecek ABD destekli darbeden önce yayınlanan mesajı hala yankılanıyor. Şili’nin sağcı elitlerinin birlikte yaşamayı imkansızlaştırmaya yönelik bütün çabalarına rağmen, direniş güçleri halkı yeni bir tür güç olarak birleştirmek için çalışıyor.

Müzik, bu yeniden oluşumun merkezinde yer alıyor. Trapçi Pablo Chill-E, Santiago’da üstü çıplak bir şekilde dolaşırken protestoculara limon dağıtmak için göz yaşartıcı gaza direniyor. Princesa Alba gibi ana akım pop sanatçıları ve Mon Laferte gibi indie rock yıldızları halka açık konserler düzenliyor ve performansları sırasında harekete sesleniyorlar. Inti-Illimani, protestoların sekizinci haftasını kutlamak için düzenlenen Haysiyet için Konser’de sahne aldı. Ama müzik açıkça en çok da, sokaklarda ve barikatlarda şarkı söyleyen, hep şarkı söyleyen protestocuların kendileri için merkezi bir konumda. Böyle zamanlarda kitlelerin, ülkelerinin uzun bir geçmişi olan direniş dansı mirasını yeni müzik ve yeni müdahalelere uydurduklarını görüyoruz.

Bu yeniden oluşum zorluklardan azade değil. Birçok farklı sese sahipken nasıl olabilir ki zaten? Hareket 2019 yılının Ekim ayında başladığında, kıvılcım metro ulaşımına yapılan 30 pezoluk zamdı. Lise öğrencileri tarafından öncülük edilen “Yan çiz, ödeme, yeni tarzda bir mücadeleye evet de!” eylemlerinin ağır bir devlet baskısıyla karşılaşmasının ardından, gençler ve müttefikleri bu baskıya metro istasyonlarını ateşe vererek ve başka hedef gözeten sabotaj eylemleri gerçekleştirerek cevap verdiler. Askerler bu eylemleri yok etmek için harekete geçtiğinde ve sokaklarda tanklar gözüktüğünde — diktatörlükten yalnızca 30 yıl önce çıkan bir ülke için travmatik bir görüntü — 1 milyondan fazla Santiaguino, sevgiyle “tarihteki en büyük yürüyüş” olarak adlandırılan eylem için toplandı. Arica’dan, Valparaíso’dan, Temuco’dan ve diğer yerlerden harekete geçen insanlar, sıkıntılarının metro ücretlerinin çok ötesinde olduğunu açıkça gösterdiler: Şili’nin özelleştirilen emeklilik sistemi, pahalı otoyol ücretleri, ataerkil şiddet, yerli topluluklarına karşı yapılan saldırılar, kötü eğitim, öğrenci borçları, polis şiddeti, Şili’nin milyarder başkanı Sebastián Piñera ve oligark dostlarının yolsuzluk ve kayırmacılıkları; ve bunlar daha sadece başlangıçtı.

21 Ekim gününün akşamı, opera sanatçısı Ayleen Jovita Romero dairesinin camını açıp şarkı söylemeye başladı. Silahlı Kuvvetler sokağa çıkma yasağı ilan etmişti ve Santiago sokakları sessizdi. Sokakların sessizliğinden usanan Romero, heyecanlı sopranosuyla Victor Jara’nın 1971 yılına ait meşhur “El Derecho De Vivir En Paz (Barış İçinde Yaşama Hakkı)” adlı şarkısını icra etti. Şarkısını söylerken komşu bir daireden bir keman ona katıldı. Bunu yan daireden bir akordeon ve şarkıya eşlik eden başka sesler takip etti. Bunun gibi sokağa çıkma yasağının üstünden atlanan anlarda sıradan Şilililer, önceki mücadele dönemlerinin melankolik direncinden yararlanmak ve bunları bugüne müdahale ederken kuşanmak için müziği kullandılar.

Müzisyen Víctor Jara ve temsil ettiği Nueva Canción hareketinin Şili’deki yakın tarihli olaylarda manevi bir mevcudiyeti vardı. Nueva Canción 1950’lerin sonlarında, Violeta Parra ve diğerlerinin kırsal bölgelerden halk müziklerini toplamaya ve bunları protest şarkılar olarak yorumlamaya başlamalarıyla ortaya çıktı. Nueva Canción’un neo-folk müziği, rock gibi Kuzey Amerika’dan ihraç edilen müziklere karşı dururken, bir yandan da Şili yerli kültürünün uzun süredir devam eden reddine meydan okudu. Rolando Alarcón gibi müzisyenler ile Quilapayún ve Inti-Illimani gibi gruplar, gururla geleneksel pançolar giydiler ve akustik gitarın yanında bir bambu flüt olan quena, zampoñas (pan flütü) ve charango (on telli bir çalgı) gibi enstrümanlar kullandılar. 1967 yılında Havana’da ve 1969 yılında Santiago’da gerçekleştirilen meşhur Nueva Canción toplantıları, hareketi uluslararası bir niteliğe büründürdü ve sol siyasetle bağlarını güçlendirdi. Jara “El Derecho”yu Ho Şi Minh ve Vietnam mücadelesine bir övgü olarak yazdı. Şili’deki Nueva Canción müzisyenleri Allende’nin 1970’deki başkanlık seçim çalışmalarını desteklediler ve Sergio Ortega şarkısı “Venceremos”u Halkın Birliği’nin marşı olsun diye önerdi. Allende 1970’te seçimi kazandığında, toplanmış kalabalığa zafer konuşmasını yaparken altında durduğu afişte şöyle yazıyordu: “Şarkılar Olmadan Bir Devriminiz Olamaz.”

Nueva Canción’un Şili soluyla yakın bağları olduğu için, bu müzik türü 12 Eylül 1973’te CIA’in teşvikiyle ülkenin kontrolünü ele geçirip cumhurbaşkanlığı sarayına hücum ederek Allande’yi öldüren General Augusto Pinochet’nin hedefi oldu. Pinochet diktatörlüğü solcu aktivist ve örgütçüleri toplarken 3 binden fazla insanın katledilmesi ya da kaybolması ile sol sanat ve kültür yok edildi. Şili’nin folklorik tavernaları peñalar kapatıldı. Nueva Canción’un performansları yasaklandı ve müzisyenlerin kendileri hedef gösterildiler. Victor Jara, darbeden hemen sonra, toplu işkence alanına dönüşen Santiago’daki Ulusal Stadyum’da gözaltına alındı. Onu yakalayanlar, öldürmeden önce “Şimdi şarkı söyle söyleyebilirsen, piç!” diye bağırarak ellerini kırmışlardı.

Bu zulme rağmen, Jara hala aramızda. 25 Ekim 2019’da insanlar Santiago şehir merkezinde “Mil Guitarras por Víctor Jara etkinliği için toplandılar. Binlerce el, binlerce gitarı tuttu ve “El Derecho de Vivir en Paz”ın toplu icrası için bir araya geldiler. Sondaki — “bu evrensel bir şarkı/ başaracak bir zincir/ barış içinde yaşama hakkı” — dizeler söylenirken sanki sadece Jara değil, Violetta Parra da Allende de ve Şili’nin her nesildeki savaşçıları da çınlayan nakarata beraber katıldılar.

Kayıtlar atlıyor. Hareket on yılları karıştırıyor. Çevrimiçi paylaşılan bir anda bazı Santiaguinolar kırık metal bir çitle barikat kuruyorlardı. Birisi kasetçaları açtı. 1986 Yeni Dalga punk şarkısı, “El Baile de Los Que Sobran” (Artakalanların Dansı)çalmaya başladı. Tinny-synth’e yoğun bir gitar introsu eşlik ederken birkaç saniye içinde dans ediyor ve şu sözleri söylüyordu: “Kimse bize gerçekten yardım etmek istemedi/ Arta kalan insanların dansına katıl/ Elimi tut, bana bak, bana dokun, birlikteyiz.” Bu marş, gençlerin diktatörlük düştükten 20 yıl sonra niteliksiz eğitim ve işsizlikle nasıl ihanete uğradıklarını anlatıyordu. Ancak bugün gençliğin ceremesini çektiği kemer sıkma politikalarıyla da alakasız değildi. “Kimse bizi özlemeyecek/ Kimse gerçekten bize yardım etmek istemedi.” Çevik kuvvetin (beyni yıkanmış Pinochet’ciler) saldırısı protestocuların şarkılarını bitirerek metal barikatların civarında onları durdurdu ama biliyoruz ki başka bir grup her zaman yetişip onu yerden kaldırabilir.

20 Ekim’de “Arta Kalanların Dansı” bu sefer Santiago’nun Plaza Ñuñoa’sında tekrar ortaya çıktı. Yüzlerce insan meydanda toplanıp şarkının doğaçlama versiyonunu tencere tava sesleri eşliğinde söyledi. Bu sesler, protestolarda sıkça duyulmaya başlanınca Latin Amerika’da cacerolazo ismini aldı. Hemen hemen her tür mutfak eşyası kutlamalarda kullanılabiliyordu, yani yalnızca seslere ismini veren casserole tenceresine değil, kızartma tavalarına, turta tabaklarına ve ölçü kaplarına çırpma telleriyle peynir bıçaklarıyla ve patates ezicilerle de heyecan içinde vuruluyordu. Bu genellikle spontane gelişen hareketin esas olayı herkes tarafından ellerinde ne çeşit alet olursa olsun yapılabiliyor olmasıydı. Bu taktiğin Meksika, Kolombiya ve Ekvador’daki son protestolarda da coşkuyla kullanılması, bazılarının 2019 sonbaharına Cacerolazo Latinoamericano ismini vermesine sebep oldu.

Cacerolazo, toplum normlarını çiğneyen insanları aşağılamak için kullanılan, Orta Çağ Avrupa’sının charivari ya da ham müzik diye bilinen bir pratiğinden türemişti. Köylülerin ahenksiz geçit töreni; karısını döven bir adamın, evlilikleri bir şekilde kutsal olmayan bir çiftin veya bekar kadınların evlerinin kapısına gelebilirdi. Bu hareketin tabiatında özgürleştirici hiçbir şey yoktu. Hem sağ hem sol tarafından kullanılıyordu fakat yine de müziği hem bugünkü hem geçmişteki devrimleri aşarak duyuluyordu. İlk cacerolazo Latin Amerika’da Allende’ye ve 1970’lerin başındaki gıda kıtlıklarına karşı yönetilmişti. Bir on yıl sonra, bu sefer Pinochet dönemindeki ekonomik krize karşı kızgınlığı ifade etmek için kullanıldı. Kalabalıklar; 2006’da Oaxaca’daki gösterilerde, 2011-12 Arjantin’de ve daha yakın bir tarihte, 2019’da, Porto Riko’da seslerini yükseltti. Başka bir deyişle bu ham müzik geçtiğimiz senelerde bütün dünyada kullanıldı: Kemer sıkmaya karşı direnişte Montreal’de, 2008 krizinde İzlanda’da ve 2013’te Türkiye’deki Gezi Parkı protestolarında.

Şili’deki sonbahar eylemleri bir kez daha halkın ham müziğinin gücünü herkese göstermiş oldu. Hükumet Ekim’de harekete karşı sert müdahale ve baskılara başladığında halkın büyük bir kesimi sokaklara çıkmaktan korkuyordu. Casserole yemekleriyle birlikte bu hava değişti ve yaşlı ve çocuklar da gençlere sokaklarda katılmaya başladı. Artık protestolar festival havası aldı. Tencere ve tavaların çınlamaları altında birleşen ve sohbetler eden komşular bu davetlerini sokağa taşıdı. Bu davetler is zamanla hareketin yapıtaşı olmaya başlayan Şili’nin “bölgesel meclislerini” – özünde yerel konseyler – besledi.

Burada sahneye Ana Tijoux girdi. Fransa’da sürgün hayatı süren Şilililerden olan rapçi Tijoux, anavatanı Şili’deki halk kavgasının uzun zamandır takipçisi ve destekleyicisi olmasıyla dikkat çekmesinin yanı sıra, 2011’deki öğrenci hareketleri, feminist hareketler ve daha birçok siyasi hareket için beslediği marşlarla da tanınıyor.

Gösterilerin şiddetlendiği haftalarda, Tijoux “#CACEROLAZO” adlı parçasını çıkardı. “Tahta kaşık / Mermilerinizin önünde / Ve nezarethanede … / Cacerolazo! (Tencere tava çalarak yapılan protesto)” diye geçirdiği nakaratına şu ateşli sözler ile devam ediyor: “Dinle beni komşum, yakıtı artır / Ve mazotunu barikatlara gönder / Tencere ve kapak ile / palyaçolara karşı!” Şarkının klibinde, sokaklardan ve Snapchat estetiğinden gösterdiği videolar ile sokaklardaki hürmetsiz göstericilere selam duruyor. Ritmin belkemiğini oluşturan mutfak eşyalarının tıkırtısı ise kolektif öfkenin dışavurumu oluyor. “No son treinta pesos, son treinta años!” (Otuz pezo değil, otuz yıl!) diyor Tijoux, halk arasındaki yaygın sloganı kullanarak. “Cacerolazo” ile Tijoux, metro fiyatlarındaki artıştan sokaklardaki öfkeye, 30 yıl önce diktatörlüğün düşüşünden günümüze yalan yere verilen sözleri ve halkın aşağılanışını, halkın her sorununu çırılçıplak önümüze koyuyor.

Hikayemizin bu aşamasında, sokaklardaki protestoların yaklaşık birinci ayına geliyoruz. 20 Ekim günü, feminist kolektif Las Tesis memleketi Valparaíso’da bir gösteri düzenledi. Beş gün sonra Las Tesis aynı performansı Uluslararası Kadına Şiddeti Durdurma Günü’nde Santiago’daki hükumet sarayının önünde, onlara katılan binlerce kişiyle birlikte tekrar düzenlediler. “Un Violador En Tu Camino” olarak bilinen feminist grupları hızla toplandı. Kısa sürede binlerce kadın sokaklarda bağırıyorlardı:

Ataerkillik yargıçtır
Bizi doğuşumuzdan itibaren yargılayan
Ve bizim cezamız
Sizin görmediğiniz şiddettir”

Santiago’daki ilk büyük “Un Violador En Tu Camino” performansında, bir sonraki aşamaya geçilirken eylemcilerin yüzünde doğruyu yapmaktan gelen bir rahatlama görülüyordu, kollarını ve dizlerini meydan okuyarak kaldırıyorlardı: “Ve suç benim değil, nerde olduğum veya giydiklerim değil.” Eylemciler devam ediyordu:

Tecavüzcü sensin.
Tecavüzcü sensin.

Polisler,
yargıçlar,
devlet,
başkan.

Tecavüzcü olan baskıcı devlet.
Tecavüzcü olan baskıcı devlet.”

Santiago’daki müdahale günün sonunda sona erdiğinde grup, yakınlarda park etmiş olan carabinero’lara (Şili ulusal polisleri) orta parmaklarını kaldırıp, onlara göre en büyük tecavüzcü olan carabinero’lara ıslık çalmaya başladılar başladı.

Sonraki olaylar dünyanın geri kalanı gibi devam etti. Müdahale sadece Şili genelinde duyulmadı, dünyanın dört bir tarafına yayıldı ve gösteriler Bogotá, Medellín, Mexico City, Madrid, Nairobi, Yeni Delhi, Beyrut, New York, Londra, Barselona ve Paris’e de yayılarak devam etti. İstanbul ve Ankara’daki kadınlar “Un Violador En Tu Camino” gösterisini, yaparken polis tarafından müdahale edildi ve birçoğu gözaltına alındı. Kadın milletvekilleri ise bunun üzerine protestocuların yerini aldı ve “Un Violador En Tu Camino” yu parlamentoda devam ettirdiler. Dünyanın dört bir yanında “Un Violador” ataerkil şiddete maruz kalan kadınların tepkisi haline geldi.

Bestenin çıkış noktaları da aynı şekilde uluslararası. Dafne Valdés, Paula Cometa, Sibila Sotomayor ve Lea Cáceres’in de dahil olduğu Las Tesis, İtalyan feminist Silvia Federici’nin kapitalizmde yeniden üretim emeği teorisi üzerine ilk müdahalelerini modellediler. Kolektifin başlığı “tezler” şeklinde çevrilmekle birlikte feminist teoriyi daha sindirilebilir ve akılda kalıcı haliyle sokağa taşımayı hedefliyorlardı. Un Violador’un ilhamı Brezilya hapishane sistemindeki cinsel şiddet üzerine uzman tanık olarak yaptığı çalışmalar ve aynı şekilde Latin Amerika’daki yüksek profilli cinsel saldırı vakaları üzerine çalışan yarı Arjantinli yarı Brezilyalı antropolog Rita Laura’dan geliyordu. Kadına şiddetin hor görülerek “özel, mahrem, tekil” gibi kodlandığı şeklindeki tezleri Las Tesis’e, cinsel saldırı tanımlanırken tek bir tecavüzcü tarafından değil; devlet, yargı sistemi ve polis tarafından da işlenen genel ve evrensel bir suç olarak anlatılması yönünde katkıda bulundu.

“Un Violador” uluslararası dalgalanmalar yaratırken tüm Şili’de, devrimci feminizmi daha büyük bir hareketin içinde daha duyulur ve belirgin kılıp daha başka performanslara da ilham oldu. Las Tesis müdahalesi, hareketin bir kesimi için konuşurken düşmanın kim olduğunu dillendirmek, “Sensin!” diye bağırmak ve bu bilgiden hareket etmek için yeterince cesurdu. Şarkılar olmadan devrim yapamazsınız fakat şarkıların en güçlüsünün bazen bir ezgiye bile ihtiyacı olmaz.

Çeviri: Refik Sina, Ezgi Cengiz

* Yazının orijinali, “You Can’t Make a New World Without Making New Songs” başlığıyla 13 Nisan 2020 tarihinde communemag.com’da yayımlanmıştır. Tercüme Odası sayfasında yayımlanan içerikler, Devrim dergisinin yayın politikasıyla uyumlu olmak zorunda değildir.