Mutlak yoksulluğu deneyimleyenlerin bir araya gelecekleri, dayanışmayı ve mücadeleyi büyütecekleri dayanışma ağlarını tartışmaya açıyoruz.
2020’nin ilk ayı geride kaldı. Dünyanın yüreğini ağzına getiren bir gerginlik ve halkımızın yüreğini cız ettiren bir acı hikayeyle birlikte…
İran ile ABD arasında Irak topraklarında tırmanan gerginlik, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyayı savaş tehlikesiyle karşı karşıya getirdi. Ortadoğu ve dünya halklarına kan ve zulümden başka bir şey getirmeyecek bir bölge ve dünya savaşının şimdilik gündemden düşmesinden elbette memnunuz. Ancak dünyayı savaşın eşiğine getiren krizin dinamiklerini ve asıl nedenini soğukkanlılıkla tartışmak durumundayız.
Yaşanan krizin ve bölgemizdeki tüm krizlerin birinci dereceden sorumlusu ABD emperyalizmidir. Emperyalist güç olmanın kibriyle hedef aldığı ülkelere “haydut devlet” yaftasını yapıştırmaktan çekinmese de dünya halkları asıl haydudun kim olduğunun farkında. Bu adlandırmayı NATO’yu kuran, işine gelmeyen hükümetlere nizami ya da gayrinizami savaş açan, Ortadoğu’da cihatçı kiralık katilleri besleyip ortalığa salan ABD kadar hak eden bir devlet daha yok.1 “Yankee Go Home”, DSosyal, https://dsosyal.com/kisa-yazi/yankee-go-home/
Geçen ayki gerilimin kaynağı ise bu büyük haydudun krizi. Sonu gelmeyen ekonomik krizin etkisiyle neoliberal birikim rejimi Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan ABD’ye her yerde sorgulanıyor. Amerikan tekelleri sanayiyi Uzakdoğu’nun ucuz emek cennetlerine kaydırırken krizin işsizlik ve yoksullukla tanıştırdığı halk sınıfları “Önce Amerika” diyerek serbest ticareti sonlandırmayı ve sanayiyi ülkeye geri getirmeyi vaat eden ruh hastası bir gayrimenkul zengininin peşine takıldı.
Ekonomik krize ek olarak bölge halklarının da direnişiyle güç kaybeden bu büyük haydut, kötü gidişi durdurmak için saldırganlaşmakta ve bölgeyi de dünyayı da ateşe atmakta beis görmüyor. Önce Irak ordusuna bağlı Haşdi Şabi’nin karargahlarına füze saldırısı, ardından da İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve beraberindeki Haşdi Şabi komutanlarına suikast…
Tarafların – muhtemelen aracıların devreye girdiği örtülü bir diplomasinin sonucunda – karşılıklı kararıyla gerilim şimdilik sonlanmış olsa da emperyalizmin krizi ve en büyük emperyalistin haydut karakteri olduğu yerde duruyor.
Direniş ise ne yazık ki mezhep temelli ilerliyor ve İran liderliğindeki Şii direniş hareketleri, yoksul halkların hak mücadelesi karşısında yağma ve soygun düzeninin bekçiliğini yapıyor. Haliyle devrimcilere de ABD emperyalizmiyle mücadele etmenin yanında bölgede yükselen direnişe öncülük etmek için güçlenme ve inisiyatif alma görevi düşüyor.
Geçtiğimiz ayın bir diğer gündemi ise AKP iktidarının emekçi halka reva gördüğü mutlak yoksulluk oldu. İstanbul Üniversiteli Sibel Ünli’nin “Gidecek bir yerim yok, yaşanmaya değer bir hayatım da” diye bir not bırakarak canına kıyması bir kez daha hatırlattı yoksulluk gerçeğini.
Sibel’in başka ruhsal sıkıntılarının da olduğu, meselenin sadece yoksulluk olmadığı söylendi. Bunda doğruluk payı olabilir, ama ayrıntılara boğulmak bir yerden sonra anlamsız. Sosyal medya hesabında yemek kartında 1,4 TL kaldığını beyan eden, iş bulamamaktan yakınan, kimsem yok diye bağıran ve nihayetinde yaşama umudunu yitiren gencecik bir can var karşımızda.
İlk sayımızda “yağma ve sömürüyle yoksulluğa mahkum edilirken yaşamaktan vazgeçen emekçileri yaşamaya ve ülkesinin kaderini eline almaya sevk etmenin, üretenleri gerçek bir özne haline getirerek iktidara taşımanın yollarını” tartışacağımızı ilan ederek yola çıktık.2“Başlıyoruz”, Devrim, Sayı: 1, Ocak 2020, s. 7. https://dsosyal.com/devrim/sayi-1/basliyoruz/ Bu sayımızda ise bunun ilk adımı olarak mutlak yoksulluğu deneyimleyenlerin bir araya gelecekleri, dayanışmayı ve mücadeleyi büyütecekleri dayanışma ağlarını tartışmaya açıyoruz. Ve tabii dayanışma ağlarının devrimci bir stratejide tutacağı yeri.
“Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” dedi Mustafa Kemal. Ama öyle olmadı. Cumhuriyet kimsesizlerin değil patronların cumhuriyeti oldu. Yine de Cumhuriyet’in ücretliyi, dar gelirliyi iyi kötü koruyan kamusal mekanizmaları vardı. Emek adına tüm kazanımlarda işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin yanında “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” düşüncesi de rol oynamıştı.
Günümüzde bu düşünce kağıt üzerinde bile yok. AKP’nin elinde şirketleşen devlet, yurttaşına karşı hiçbir sorumluluk taşımıyor ve yağma ekonomisinin krizi derinleşirken emekçilere sus payı bile veremiyor. Türkiye emekçileri yaygın bir biçimde mutlak yoksulluğu deneyimliyor.
Bu koşullarda dayanışma ağlarının önemi artıyor. İnsanı yalnızlaştıran düzenin bireyciliğine karşı sınıf dayanışmasını, cemaatçiliğine karşı yurttaşlığı örgütlemenin ve emekçilerin mücadeleye tutunmasını sağlamanın yolu olarak.
Devrim dergisi ve dsosyal.com geçtiğimiz ay yola çıktı. Henüz yolun başındayız. Sadece kronoloji değil, etki ve kapasite bakımından da durum böyle. Ancak mevcut verilerin iyimserliğimizi artırdığını söyleyebiliriz.
Devrim’in ve Dsosyal’in hedeflerini iyi ifade ettiğimiz, ajitasyona değil bilgi ve fikir paylaşımına dayalı bir siyaset yapma biçiminin örneğini sergilemeye başladığımız kanısındayız. Devrim gerçek bir devrim stratejisinin, Dsosyal ise somut bir mücadele programının içeriğini oluşturmaya başladı bile.
Bunlar elbette sevindirici, ancak yeterli değil. Düşünsel üretimimiz asıl anlamını maddeler dünyasında, yani yığınları sarıp onların eylem kılavuzuna dönüştüğünde kazanacak.
Tartışmaya, üretmeye, eylemeye devam…
Notlar:
[1]“Yankee Go Home”, DSosyal, https://dsosyal.com/kisa-yazi/yankee-go-home/
[2]“Başlıyoruz”, Devrim, Sayı: 1, Ocak 2020, s. 7. https://dsosyal.com/devrim/sayi-1/basliyoruz/