Devrim stratejisi her şeyden önce bir ülke ölçeğinde sınıflar mücadelesindeki mevcut denge ile sosyalizm hedefi arasındaki boşluğa oturmaktadır.

Türkiye sosyalist hareketinde devrim stratejisi tartışmalarının ana gündemi oluşturduğu dönem epey geride kaldı. 1960’ların Sosyalist Devrim – Milli Demokratik Devrim tartışmaları, iktidara yürünecek yolu aradıkları ölçüde verimli bir zemin oluşturuyordu. Bunların etkisini giderek kaybetmeye başladığı 1980 sonrasında ise elimizde stratejilerden çok konumlanışlar kaldı. Herkesin bir sol içi tasnifi ve bu tasnif içerisinde kendisine biçtiği bir konum vardı. Bu konumlar, ilgili siyasal hareketlerin varlık temelini oluşturuyordu.

Başlangıçta bu tasnifler Türkiye sosyalist hareketi içi geçmiş bölünmelere ve bu bölünmelerin ifadesini bulunduğu çeşitli geleneklerin eleştirel veya tutarlı devamcısı olma iddialarına dayanıyordu. Daha yakın dönemde ise elimizde güncel siyasette etkili olan kimi başka öznelerle mesafelere dayanan tasnifler öne çıkmaya başladı. Geleneklere dayalı tasnifler en azından geçmişin strateji tartışmalarının güncellenmemiş de olsa kimi izlerini taşıdığı için görece daha devrimci uçların filizlenmesi için kısıtlı da olsa bir imkan oluşturuyordu. Yakın dönemin güncel siyaset bazlı tasnifleri ise bu potansiyele bile sahip değil. Bu tabloda devrim ve devrimcilik kavramları sosyalist hareketin içerisinde ancak romantik anlamlar taşıyabiliyor.

Devrim dergisi, sosyalist hareketin mevcut örgütsel birikimine yaslanarak üstesinden gelinmesi münkün olmayan bu sıkışmayı aşmayı hedefleyen bir kadro kuşağının bayrak gemisi olma amacıyla yola çıkıyor. Devrimi tekrar gerçek bir seçenek olarak aramak ve tartıştırmak için!

Lafı fazla eveleyip gevelemeden ana konuya girmek için “Devrim stratejisinden ne anlıyoruz?” sorusu doğru bir başlangıç noktası olabilir.

Devrim stratejisi her şeyden önce bir ülke ölçeğinde sınıflar mücadelesindeki mevcut denge ile sosyalizm hedefi arasındaki boşluğa oturmaktadır. Bu anlamıyla belirli bir tarihsel döneme, bu tarihsel dönem içerisinde emperyalist – kapitalist sistemin sahip olduğu yapıya, bu yapının çelişkilerine ve işçi sınıfı ile sınıfa öncülük iddiasında bulunan siyasal hareketin bir ulusal ölçekte bu çelişkiler içerisinde kapladığı alana referansla değerlendirilebilir. Bu bağlamda devrimcilik de ancak ve ancak bahsedilen boşluğa yanıt üretebilen siyasal, teorik ve ideolojik konumlanışlar bütünü olarak tanımlanabilir.


Peki bu boşluk nasıl doldurulacak? Bahsettiğimiz bütünlük, içerisinde bulunduğumuz tarihsel dönemde ve Türkiye ölçeğinde ne ifade ediyor?

Yukarıda ortaya koyduğumuz sorulara hem dünyada hem de Türkiye’de sosyalist hareketin neoliberal dönemin ortaya koyduğu problematikleri çözüme bağlayacak devrimci bir yanıt üretemediğini söylemek mümkün. Devrimci olmayan bir yanıt ise özellikle belirli bir büyüklüğün ötesine geçen hareketler üzerinde etki sahibi konumunda: Radikal demokrasi. Bu sürecin karşısında sosyalizmin temel ilkeleri ile tutarlı siyaset yapmaya çalışan hareketlerin geliştirebildiği temel refleks ise korumacılık. Bu bakış açısına göre, merkeze alınması gereken neoliberalizmin ideolojik saldırganlığı karşısında sosyalizmin temel ilkelerinin korunmasıydı. Sosyalizmin dışına taşarak kendisini bir strateji haline getiren ilk yönelimin aksine bu ikinci yönelim en azından sosyalist bir karakter taşıyordu. Buna karşın, bir strateji ifade etmiyordu.

Öncelikle radikal demokrasiden başlarsak… Bu stratejinin iki ana nedenden ötürü sosyalist hareket içerisinde yankı bulduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, özellikle Sovyetler Birliği’nin çözülüşü sürecinde bazı öbeklerin içerisine girdiği sosyalizmden kaçış arayışıydı. Radikal demokrat siyaset, bu konjonktürde kaçış için ideal ve görece aşamalı bir çıkış yolu oluşturuyordu. Günümüzde daha çok etkisini gösteren ikinci radikal demokratlaşma kanalı ise güçlü bir devrimci stratejiye dayanmaksızın güncel siyasette etkili olma arayışıydı. Belirli bir kitleselliğin ve siyasal etkinin ötesine geçmeye çalışan hareketlerin önemli bir kısmının radikal demokrat siyaset ile bir akrabalık geliştirmesinde bu faktör etkindi. Çünkü radikal demokrasi temelde stratejinin yokluğunu strateji haline getirerek gerçek devrimci stratejiyi ikame eden bir siyaset tarzını ifade ediyordu.

Yukarıda korumacı olarak nitelendirdiğimiz ikinci yönelim solun hala sosyalist sayabileceğimiz kesimlerini temsil ettiği ölçüde tartışılmayı hak ediyor. Bu ikinci yönelimi gerçekçi bir siyasal strateji inşa etmekten uzaklaştıran ana olgu ise neoliberalizmin tek başına sosyalist harekete ve işçi hareketini dağıtıcı bir ideolojik, örgütsel, siyasal saldırıyı ifade etmiyor oluşuydu. Neoliberalizm, aynı zamanda hem iktisadi hem de ideolojik ve politik düzlemlerde yeni bir durumu ifade ediyordu. Ve yeni dönemin devrimci stratejisi ancak bu duruma verilecek yanıt üzerinden inşa edilebilirdi. Bu yanıtın yokluğunda elimizde siyasal stratejiden çok bir etik – romantik konumlanış kalacaktır. Ve tüm korumacı yönelimine karşın etik – romantik dolayısıyla idealist bir zemine dayandığı ölçüde sapma üretmeye mahkumdur.


Bizim bu tabloya yönelik yanıtımızı vermek için sorumuzun hemen öncesinde tarif ettiğimiz boşluğa bakmak gerekiyor. Devrim stratejisinin bir ülke ölçeğinde sınıflar mücadelesindeki mevcut denge ile sosyalizm hedefi arasındaki boşluğa odaklanarak şekillendirilebileceğini söylemiştik. Bize kalırsa bu boşluğun çeşitli sınıfsal ittifakların ara iktidar dönemlerini öngören aşamacı stratejilerle veya iktidar hedefini silikleştiren bir mevzi mücadeleleri bütünüyle kapatılması olanaklı değil. Bu iki yönelimin ortak noktası, bahsettiğimiz boşluğun kendisini daraltarak kapatmaya çalışmaları. Ancak eşitsiz gelişme çağında devrimci olan boşluğun kendisini daraltmak değil öznenin ve sınıfın bu boşlukta kapladığı alanı arttırmak.

Buradan hareketle, strateji tartışmalarında odaklanmamız gereken temel noktanın sınıfa öncülük etme iddiasındaki siyasal öznenin ve işçi sınıfının mevcut gücünün ülke siyasetinde yerleştiği/yerleşmeyi hedeflediği alan olduğunu düşünüyoruz. Yola çıkış noktamız, başlangıçta sınırlı bir müdahale alanına sahip bir devrimci özne olduğu ölçüde stratejinin kendisini özne ile beraber olgunlaştırmak zorunda olduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü henüz sınırlı bir etki alanına sahip bir öznenin toplumsal formasyonun bütününe yönelik bilgisi de büyük ölçüde Marksist teorinin getirdiği bir tarihsel bilince ve sezgilere dayanıyor. Stratejinin süreç içerisinde olgunlaşmasından ise tarih bilincini sabit tutarak sezgiye dayalı kısımların devrimci pratiğin getirdiği bilgiye dayalı kısımlar lehine gerilemesini anlamalıyız.

Bir tarafta toplumsal formasyonun bütünü ve bunun sahip olduğu çelişkiler duruyor. Bu düzlemde çelişkilerin biriktiği temel alan olarak siyaset alanı ön plana çıkıyor. Bir diğer tarafta ise devrimi gerçekleştirmeyi hedefleyen özne ve bunun etki alanı duruyor. Bize göre, öznenin birinci düzlemin ifade ettiği bütünlüğe yönelik müdahaleleri ağırlıklı olarak sezgisel bir karakter taşırken ikinci düzlemde devrimci pratiğin getirdiği müdahale biçimi daha olanaklı oluyor. Öznenin bütüne yönelik bilgisi de toplumsal formasyonun giderek daha geniş bir alanını kendi müdahale nesnesi haline getirebilmesi ve aynı anlama gelmek üzere kendi etki alanı içerisine alabilmesine dayanıyor.

Öznenin etki alanını geliştirme sürecinin kalkış noktasını ise başlangıçta öznenin kendisini doğru bir toplumsal düzleme yerleştirmesi oluşturuyor. Çünkü ancak ve ancak toplumsal formasyonun bütününün çelişkilerinin biriktiği bir alandan yapılan bir kalkış bu çelişkilerin özünü yansıtan bir devrimci eylem bilgisi yaratma potansiyeline sahip.

Kalkış noktasının sonrasında stratejinin kendisini olgunlaştırma süreci ise öznenin etki alanındaki nicel artışın yaratacağı yeni durumlara yanıt üretecek bir dizi nitel sıçramaya dayanmak zorunda. Bu etki alanı artışı ve nitel sıçrama süreçlerinin her birinin ifadesini bulduğu sürecin üzerinden ilerleyeceği siyasal-ideolojik-örgütsel bütünlüğü ise güçlenme stratejisi olarak adlandırıyoruz.

Bize göre, devrim stratejisinin olgunlaşma sürecini ise kalkış noktasındaki güçlenme stratejisinden başlayarak güçlenme stratejisinin bir süreklilik ve kopuş düzlemi içerisinde yeni durumun ortaya koyduğu ihtiyaçlara yanıt üretecek biçimde kendisini evirmesi oluşturuyor. Bu süreç aynı zamanda güçlenme stratejisinin içerisinde bulundurduğu sezgisel yönü seyreltmesini ve toplumsal formasyonun çelişkilerinin üzerinde biriktiği siyasal alanın bütününü kendi nesnesi haline getirebilen bir devrim stratejisi haline gelmesini de ifade ediyor. Bu anlamıyla devrim stratejisi güçlenme stratejisinin diyalektik gelişimi içerisinde yaptığı nitel sıçramaların nihai ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Siyasal devrim sonrasında ise toplumsal devrim hedefi doğrultusunda kendi diyalektik gelişimini sürdürüyor.

Peki Türkiye ölçeğinde bu doğrultuda atılması gereken adımlar neler?

Açıkçası bu sorunun yanıtı başlı başına ayrı bir yazıyı hak ediyor. Yine de yazımızı sonraki yazılar için bir başlangıç noktası oluşturacak şekilde sonlandırabiliriz. Türkiye sosyalist hareketinin mevcut durumunda, üç ana başlık bizim için öne çıkıyor. Bunlardan ilki bu yazıda başlatmaya çalıştığımız şey: Devrimi tekrar gerçek bir hedef olarak tartıştırmak. İkincisi, yurttaşlık kavramını halkçı bir içerikle yeniden üreterek bu kavramın siyaset sahnesindeki temsiliyetini almak. Üçüncüsü ise “üretimin verimliliğini arttırsa da kapitalist toplumlarda işçi sınıfının aleyhinde sonuçlar üreten teknolojik gelişmelerin sosyalist bir perspektifle nasıl toplumun geniş emekçi kesimlerinin yararına olacak şekilde kullanılabileceği” sorusuna yanıt aramak. Bu yanıt bağlamında, sosyalistleri sadece siyasi, kültürel, ideolojik düzlemlerde değil iktisadi düzlemde de en ilerici politikaların temsilcisi haline getirmek. Bu üç başlığın hem kuramsal düzeyde daha fazla gündeme alınması hem de bu başlıklarla bağlantılı güncel mücadele düzlemlerinin yaratılması, sosyalist hareketin önümüzdeki dönemdeki güçlenme stratejisinin de ana hatlarını oluşturacak.

Döviz ile destek olmak için Patreon üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Türk Lirasıyla destek olmak için Kreosus üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Devrim dergisini dijital ya da basılı olarak edinmek, abone olmak için Shopier’daki mağazamıza göz atabilirsiniz.