Geçtiğimiz haftalarda Finlandiya Başbakanı Marin’in 4 gün 6 saat çalışılması gerektiği konusundaki görüşü çarpıtılarak da olsa epey gündem oldu. Türkiye basını “Finlandiya haftada 24 saat çalışmaya geçiyor” şeklinde yaygara koparırken sosyal medyadaki tepkilerden birçok kişinin bu konuyu heyecanla karşıladığını gördük. Kısa bir süre sonra bunun yalnızca Marin’in kişisel görüşünden ibaret olduğu ortaya çıksa da1https://teyit.org/finlandiya-basbakaninin-haftada-24-saat-calisilacagini-acikladigi-iddiasi/ çalışma saatleri konusu bizim açımızdan hala tartışılmaya değer bir konu.
Ücret ve çalışma saatleri kapitalist üretim biçimi ortaya çıktığından beri patronlar ve işçiler arasında en önemli kavga başlıkları arasında oldu.2 Örneğin aylık belirli bir maaş alan bir çalışanın, aylık maaşı aynı kalarak çalışma saatlerinin düşürülmesi, saat başına olan ücretinin artırılması ile hemen hemen aynı anlama gelir. Parça başına ücret için de benzer bir mantık kurulabilir. Marin’in görüşü, Microsoft Japonya tarafından yakın zamanda bu alanda yapılan, emek ve sermayenin ikisinin birden “yararına” olan bir denemeyi de gündeme getirdi.3 https://news.microsoft.com/ja-jp/2019/10/31/191031-published-the-results-of-measuring-the-effectiveness-of-our-work-life-choice-challenge-summer-2019/ 4 https://www.bostonglobe.com/business/2019/11/05/microsoft-japan-says-four-day-work-week-boosted-productivity/5gx7rGqspD0clITvbnRobO/story.html 31 Ekim 2019’da yapılan açıklamaya göre aşırı çalışma süreleri ile bilinen Japonya’da Microsoft geride bıraktığımız ağustos ayı boyunca 2300 çalışanını (maaşları aynı kalmasına rağmen) haftada yalnızca 4 gün çalıştırmış. Hafta sonu tatiline cuma günlerinin de eklendiği bu dönemde şirketin verimliliği ise %40 artmış. Üstelik daha az çalışınca verimliliğin arttığı tek örnek de bu değil.5 Andrew Barnes isminde birisi oluşturduğu bir yöntemle 4 günlük çalışma ile verimlilik artışı sağladığını ve bu programın 2018 yılından beri Yeni Zelanda’lı finans firması Perpetual Guardian’da başarı ile uygulandığını iddia ediyor. Verimlilik konusunu bizim test etmemiz mümkün değil elbette ama molaları birleştirmek, işin ihtiyacı dışında iletişim ve okumayı yasaklamak gibi gözümüze çarpan önerileri genel olarak işçilerin çalışma koşullarını zorlaştırarak sonuç elde edilmeye çalışıldığını gösteriyor. https://4dayweek.com/
O halde emek ve sermayenin çıkarlarının ortaklaştığını söyleyebilir miyiz? Yani başka konulardaki tartışmalar bir yana, sırf bu konuda çalışanlar ve patronlar kafa kafaya verse ve hem çalışanlar aynı paraya daha az çalışmış olsa hem de patronlar daha çok kazansa fena mı?
Fena, hem de çok fena. Çünkü patronlar bu gibi örneklerle bir yandan çalışanlarına hayal satarken bir yandan da emekçilerin mücadelesi sayesinde sömürü olanakları yasalarca sınırlandırılmış bir alandan kaçışın da yolunu yapıyorlar.
Hayal satıyorlar diyoruz, çünkü bu verimlilik iddiasının üretimin tamamına yayılması gibi bir ihtimal yok. Örneğin işi vida sıkmak olan bir işçinin haftada 45 saat değil de 32 saat çalıştığında daha güzel vida sıkacağını iddia eden çıkmayacaktır. Ya da yine bilişim sektöründen örnek verirsek, son zamanlarda yaygınlaşan işler arasında bilgisayar okur yazarlığının artması neticesinde artık vasıfsız işler olarak nitelendirilmeye başlayan “beta tester”lık, reklam değerlendirme işleri, ya da yapay zekayı eğitmek için kullanılan ham “data”yı sınıflandırma işleri gibi konularda bu tarz verimlilik hesabı yapana pek de rastlayamayız. Dolayısıyla verimlilik artışının sanki zamanla tüm çalışanlar için geçerli olacakmış gibi pazarlanması açık bir sahtekarlıktır.
Kaçış derken de “esnek çalışma” adı altındaki güvencesiz çalışmadan bahsediyoruz. Patronların son dönemdeki eğilimleri ve genel denemeleri geleneksel (fabrikada, ofiste, kısacası iş yerinde) çalışmanın süresinin kısaltılması, özellikle beyaz yakalı işçilerin daha uzun süreyi kendi evlerinde çalışarak geçirmesi yönünde. Örneğin haftanın bir günü evinde çalışan bir işçinin kaza sigortası %20 daha ucuza mal olacaktır. Patron; bunun yanı sıra internet, elektrik, ısınma vb. gün içindeki giderlerin benzer oranını da işçinin sırtına yıkmayı başarmış olacaktır. Evde çalışma süresinin artması, çalışan açısından hareketsizlikten kaynaklı sağlık kaybı, yalnızlaşma ve güçsüzleşme gibi sorunlar anlamına da gelecektir.
Genel itirazlarımızı sıraladıktan sonra Japonya’ya geri dönebiliriz. Microsoft’un denemesini biraz detaylı incelediğimizde aslında bu örnekte de durumun gündem edildiğinden farklı olduğunu görüyoruz: Firmada bu dönemde çalışanlar %25 daha az izin kullanmış, %23 daha az elektrik harcanmış, kağıda çıktı %59 daha az alınmış. Buraya kadar her şey beklenene yakın diyebiliriz. Buradan sonrası ise denemenin sonuçlarının o kadar da ciddi bir anlam ifade etmediğini kanıtlıyor. Çünkü firmada tek değişen çalışma günlerinin sayısı değil. Aynı dönemde normalde 1 saat süren toplantılar 30 dakika ile ve en fazla 5 kişi ile sınırlandırılırken yüz yüze toplantılar yerine ‘chat’ programları ya da diğer dijital iletişim yolları kullanılmış.6 Fırsat bulmuşken Microsoft’un kendi görüntülü sohbet programının reklamını eklemeyi de ihmal etmemişler elbette. Üstelik şirket 8 Kasım’da açıklamasına bir dipnot ekleyerek kârın artmasının sadece çalışmanın 4 güne indirilmesine bağlanamayacağını ifade etmiş.7 https://medium.com/@unseenjapan/microsofts-four-day-workweek-in-japan-isn-t-new-5668bbfe2f5 Yani verimlilik artışının tek kaynağının çalışma süresinin kısaltılması olduğu iddiası bu örneğe bakılarak savunulamaz. Ayrıca açıklamada cuma günlerinde çalışılmadığı iddia edilse de, “çalışmamak”tan neyin anlaşıldığı, örneğin bu günlerde çalışanların evlerinde iş yapıp yapmadığına ilişkin hiçbir bilgiye yer verilmemiş. Normalde 5 gün çalışılan ve yapılan işlerin birbirleriyle ilişkili olmasının bekleneceği uluslararası bir şirketten bahsediyoruz. Haliyle bu durumun vurgulanmaması bizi bu konuda “esnek” davrandıkları konusunda şüphelendiriyor. Yine de şirketin iddiasına göre çalışanların %92’sinin bu değişik denemeye katılmaktan memnun olduğunu belirtmeden geçmeyelim.8 Microsoft yazılım dünyasına etkileri açısından imajı pek de temiz olmayan bir firma ve bir süredir bu imajını toparlamaya özel bir özen gösteriyor. Bu deneme için Japonya’nın seçilmesi bile bu anlamda kuşku verici bir tercih. Ayrıca anketin hangi koşullarda, hangi yöntemle yapıldığı konusunda da herhangi bir bilgi verilmemiş.
Patronların mesai sürelerinde boşa harcandığını düşündükleri vakti en aza indirmeye çalışmaları hiç de yeni bir şey değil aslında. Tuvaletleri rahatsızlık verecek şekilde tasarlamaya9 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasam/1709513/calisanlar-fazla-vakit-gecirmesin-diye-5-dakikadan-fazla-oturulamayacak.html kadar varan bu tutku ise bazı patronların iyi, bazılarının ise kötü olmasından kaynaklanmıyor. Sektör fark etmeksizin tüm patronlar için en kârlı olan çalışanları aynı sürede daha fazla üretmeye yönlendirmek. Dolayısıyla bu deneme üzerinden şu sonuca varılması çok daha olası: Toplantı süreleri ve işteki gereksiz süreleri azaltarak daha az çalışanla da aynı üretim yapılabilir, ya da aynı sayıdaki çalışanla daha fazla üretilebilir.
İşin özeti patronlardan sırf onların da çıkarına olduğu için bizim çalışma sürelerimizi kısaltmalarını beklemek pek de mantıklı değil. Bunu sağlamak istiyorsak örgütlenmek, mücadele etmek ve siyasal iktidarı hedeflemek gibi daha geleneksel yöntemler hala en mantıklısı.10 Bugün çoğumuza normal gelen 8 saatlik işgünü, asgari ücret, sendika ve grev hakkı gibi olgular patronların “bu işçiler 12 saat çalışırsa verimliliği düşer, ben en iyisi 8 saat çalıştırayım hem verimli hem de insani olsun” diye düşünmesiyle oluşmuş değil. Bunların tamamı sınıf mücadelesinde kazanılmış haklar. Her biri için büyük kavgalar, direnişler gerçekleşti. Hatta kimilerinin yaygınlaşabilmesi için işçi sınıfının bazı ülkelerde iktidara gelmesi ve diğer ülkelerin patronlarını da benzer bir kaderle tehdit etmesi gerekiyordu.
Konunun başına dönersek, Finlandiya’da koalisyon da olsa iktidarda olan Marin bu görüşünde samimiyse yasalar yoluyla verimliliği artırıp artırmadığına bakılmaksızın çalışma saatlerini kısaltma imkanına sahip. Ancak haftada 24 saatlik çalışmayı koalisyon ortaklarına kabul ettirse bile, Finlandiya’daki sermayenin daha kârlı (işçileri daha uzun süre çalıştırabilecekleri) ülkelere kaçmasını ya da ücretlerin düşerek işçilerin kalan 3 günde başka işlerde çalışmasına neden olmasını engellemek için de çaba göstermek zorunda kalacak. Bu yönde bir iradeye sahip bir siyasal hatta ve başarı elde edecek bir güce sahip olunmadığı ise görülüyor.
Ücretlerin artırılması kapitalizm koşullarında çalışanların her zaman vermesi gereken bir mücadele. Çalışma saatleri konusunda ise sahtekarlıkları ve palavraları bir yana bırakırsak temel talep daha iyi koşullarda ve daha az yıpranarak çalışmak olmalı.11 Posamızın çıkarıldığı 6 saatlik bir iş gününün, görece ferah ve katlanılabilir 8 saate göre avantajlı olduğu pek de söylenemez örneğin.
Ta ki, üretim araçları bizim olana, üretimi doğrudan doğruya kendimiz için yapmaya başlayana kadar… O zaman işe yine dans ederek gitmeyiz belki ama, akşam eve dönerken içimizden küfürler etmeyiz en azından.
[1] https://teyit.org/finlandiya-basbakaninin-haftada-24-saat-calisilacagini-acikladigi-iddiasi/
[2] Örneğin aylık belirli bir maaş alan bir çalışanın, aylık maaşı aynı kalarak çalışma saatlerinin düşürülmesi, saat başına olan ücretinin artırılması ile hemen hemen aynı anlama gelir. Parça başına ücret için de benzer bir mantık kurulabilir.
[5] Andrew Barnes isminde birisi oluşturduğu bir yöntemle 4 günlük çalışma ile verimlilik artışı sağladığını ve bu programın 2018 yılından beri Yeni Zelanda’lı finans firması Perpetual Guardian’da başarı ile uygulandığını iddia ediyor. Verimlilik konusunu bizim test etmemiz mümkün değil elbette ama molaları birleştirmek, işin ihtiyacı dışında iletişim ve okumayı yasaklamak gibi gözümüze çarpan önerileri genel olarak işçilerin çalışma koşullarını zorlaştırarak sonuç elde edilmeye çalışıldığını gösteriyor. https://4dayweek.com/
[6] Fırsat bulmuşken Microsoft’un kendi görüntülü sohbet programının reklamını eklemeyi de ihmal etmemişler elbette.
[7] https://medium.com/@unseenjapan/microsofts-four-day-workweek-in-japan-isn-t-new-5668bbfe2f5
[8] Microsoft yazılım dünyasına etkileri açısından imajı pek de temiz olmayan bir firma ve bir süredir bu imajını toparlamaya özel bir özen gösteriyor. Bu deneme için Japonya’nın seçilmesi bile bu anlamda kuşku verici bir tercih. Ayrıca anketin hangi koşullarda, hangi yöntemle yapıldığı konusunda da herhangi bir bilgi verilmemiş.
[10] Bugün çoğumuza normal gelen 8 saatlik işgünü, asgari ücret, sendika ve grev hakkı gibi olgular patronların “bu işçiler 12 saat çalışırsa verimliliği düşer, ben en iyisi 8 saat çalıştırayım hem verimli hem de insani olsun” diye düşünmesiyle oluşmuş değil. Bunların tamamı sınıf mücadelesinde kazanılmış haklar. Her biri için büyük kavgalar, direnişler gerçekleşti. Hatta kimilerinin yaygınlaşabilmesi için işçi sınıfının bazı ülkelerde iktidara gelmesi ve diğer ülkelerin patronlarını da benzer bir kaderle tehdit etmesi gerekiyordu.
[11] Posamızın çıkarıldığı 6 saatlik bir iş gününün, görece ferah ve katlanılabilir 8 saate göre avantajlı olduğu pek de söylenemez örneğin.