Hızlı yükseldi, hızlı düştü. ABD ile İran arasında Irak toprakları üzerinde cereyan eden gerilimden söz ediyoruz.
Tarafların doğrudan ya da dolaylı bir diplomasi yürüttüğü ve gerilimi düşürmeye karşılıklı olarak karar verdikleri açık. Trump ulusa sesleniş konuşmasında “İran’ın saldırı pozisyonundan çekilmiş göründüğünü” ilan ederken İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in de “Biz gerginlik ya da savaş istemiyoruz, ancak herhangi bir saldırı olursa buna karşı kendimizi koruyacağız” diyerek İran’ın intikam misillemelerine devam etmeyeceğini ima etmesi bunun göstergeleri.
İran’ın “kontrollü” bir saldırı hedeflediği de ortada. Füze saldırıları öncesinde Irak hükumetini bilgilendirmiş olmaları sadece Irak’ın egemenlik haklarına gösterilen saygıyla açıklanamaz. Irak üzerinden ABD’yi bilgilendirerek can kaybını ve dolayısıyla ABD’den gelecek yeni yanıtlarla gerilimin tırmanmasını önlemiş oldular. Şimdilik…
ABD yönetimleri, emperyalist güç olmanın verdiği kibirle hedef aldığı ülkeleri Ronald Reagan’ın 1985’te tedavüle soktuğu “haydut devletler” terimiyle adlandırıyor. Asıl haydut devletin kim olduğu ise ortada. Bu adlandırmayı NATO’yu kuran, işine gelmeyen hükümetlere savaş açan ya da buralarda rejim değişikliği için paralı asker tutan, Ortadoğu’da cihatçı kiralık katilleri besleyip ortalığa salan ABD kadar hak eden bir devlet daha yok.
Ve şimdi bu güç krizde. Bir türlü sonu gelmeyen ekonomik krizin de etkisiyle neoliberal model Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan ABD’ye her yerde sorgulanır hale geliyor. Tüm dünyada emekçileri sömüren, bu ülkelerin zenginliklerine el koyan bu zorba güç, kendi ülkesinin emekçilerini de işsizlik ve yoksullukla baş başa bıraktığı için neoliberal model bu ülkede de tartışma konusu.
Trump tam da bu kriz ortamının ürünü. Amerikan tekelleri sanayiyi Uzakdoğu’daki ucuz emek cennetlerine kaydırırken ekonomik krizin işsizlik ve yoksullukla tanıştırdığı halk sınıfları “Önce Amerika” diyerek serbest ticaret politikasını sonlandırmayı ve sanayi yatırımlarını ülkeye geri getirmeyi vaat eden bir gayrimenkul zengininin peşine takıldı.
Gerek kendi ülkesindeki ekonomik ve ideolojik kriz gerekse Ortadoğu halklarının direnişiyle düşüşe geçen bu büyük haydut, kötü gidişi durdurmak için saldırganlaşıyor ve bölgeyi, hatta tüm dünyayı ateşe atmaktan çekinmiyor.
Her iki taraf da sıcak savaşı göze alamadığı için gerginlik şimdilik yatışmış görünüyor ancak gerilimin kaynağı olduğu yerde duruyor. İran’ın temel stratejik hedefi de Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri tarafından özetleniyor: “Şimdi gücümüzü anladıklarına göre, ABD’nin Ortadoğu’dan çekilme vakti gelmiştir.” Irak parlamentosunda çoğunluk tarafından alınan “ABD askerinin ülkeden çıkarılması” kararı, İran’ın yalnız olmadığını gösteriyor.
Burada öncelikli olarak odaklanılması gereken konu ise İran’daki siyasi rejimin gerici niteliği değil, ABD emperyalizminin bölge hakları için oluşturduğu tehdittir. Ortadoğu’da ilerici bir siyaset ancak emperyalist saldırganlığın karşısında tutarlı bir duruş üzerine inşa edilebilir. Bölgemizde kendisini gösteren farklı türden gericiliklerin tutunmaya çalıştığı sahte antiemperyalist söylemin siyasal alanda güçsüzleşmesi de ilericilerin emperyalizm karşıtı mücadelenin öncülüğünü almasıyla mümkün.
ABD’nin bunca yıldır dünya halklarına karşı işlediği suçlar bir tarafa, son iki hafta içinde önce bir devletin ordusuna bağlı bir birliğin, Irak ordusuna bağlı Haşdi Şabi’nin karargahlarını bombalayıp ardından bir başka devletin üst düzey bir askeri yetkilisine, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye ve beraberindeki Haşdi Şabi komutanlarına suikast yapması ve bunu utanmazca savunması karşımızdaki gücün ne denli tehlikeli ve kural tanımaz olduğunu gösteriyor.
Bize de ABD emperyalizmi ve işbirlikçileriyle mücadele görevi düşüyor.
Ülkemizden ve bölgemizden kovana kadar…