Bir süredir, İsmailağa tarikatının liderlerinden birisinin kendi kızına yaşattığı cehennemi konuşuyoruz. Savcılık iddianamesine yansıyan sistematik istismarın boyutları oldukça büyük. İşin bu yönü epeyce tartışıldı. Yeni bilgiler ortaya çıktıkça da tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu yazıda ise olayın kamuoyuna yansımasının ardından oluşan tabloyu anlamlandırmaya çalışacağız.
Konunun toplumda yarattığı tepkiye iddiaların odağındaki ailenin karşı hamlesi gecikmedi. Daha önce Fethullahçılardan ve Adnan Oktarcılardan aşina olduğumuz şekilde prova edilmiş yalanlar, istismar mağdurunun yönlendiriliyor olduğuna dair bir iddianın yanı sıra psikolojik ve ahlaki açıdan sorun taşıdığına dair bir alt metinle sunuldu. Hemen ardından “gerçek ortaya çıktı” yaygarası sosyal medyayı kapladı. Tarikatın kolektif yalanları 6 yaş konuşunda ciddiye alınabilir bir yanıt veremediği gibi, çocuğun aslında 14 yaşında olduğunu söylüyor ve mağdurun telefonuna el konduğunu, eve hapsedildiğini itiraf ediyordu.
Yobazlar için 14 yaşında bir çocuğun evlendirilmesi, evlilik için küçük kızın yaşının büyütülmesi, adli tıpta kemik yaşının 21 çıkması; hepsi çok normaldi. Bunların suç unsuru olduğunu önemsemediler. Önemli olan “din düşmanı” kimselerin saldırılarını hep birlikte göğüslemekti. Bu bir savaştı. Savaş zaten hile ile kazanılırdı. O yüzden hiç utanmadan, sıkılmadan yalanlarına yalan kattılar. Haberin ortaya çıktığı Birgün gazetesini hedef gösterdiler, haberi yazan Timur Soykan’ı tehdit ettiler.
Buraya kadar her şey normal gelişti. Varlık zemini inançların sömürüsüne dayananlardan başka bir tutum beklenemezdi. Onlar yıllardır yaptıklarını sürdürdüler. Saçtıkları pislikleri örtmeye, vazifelerine devam etmeye odaklandılar.
Suç ortağı AKP sıyrılma derdinde
Onlara bu alanları açan, gençlerimizi tarikat ağlarına teslim etmiş olan AKP iktidarı ise kimilerini şaşırtacak bir biçimde sessiz kaldı. Şimdiye kadar yayın yasağına dahi başvurmadı. Suç ortaklarını savunmak bir yana, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı davaya müdahil olduğunu açıklarken iktidarın yayın organlarından Yeni Şafak’ta da doğrudan taraf tutmayan haberler ve yorumlar göze çarptı.
Benzeri yüzlerce konuda tereddütsüz bir biçimde karanlığın yanında yer alan ve hatta onu üreten odaklardan birisi olan AKP’nin sonunda vicdana geldiği yok elbette. Marketler üzerinden yürütülen kavgalarda da tarikat ilişkilerinin ve tarikatlar arası gerilimlerin yer tuttuğuna dair iddialar konuyu biraz daha anlaşılır kılıyor.1https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/bim-kavgasinin-sifreleri-2008949 Bunun yanı sıra İsmailağa cemaatinin liderinin yakın zamanda ölmesinin sonucunda cemaatte ortaya çıkan liderlik mücadelesi ve bu kapsamdaki kavgaların oldukça sert bir biçimde yürüdüğü göz önüne alındığında AKP’nin bu gerilimlerin hiçbir yerinde olmadığını düşünmek saflık olur.
Ülkede ne kadar kötü şey varsa illa bir ucunda duran AKP’nin rezilliklerden bir tanesini de savunmak zorunda kalmama halinden şikâyet ettiğini sanmıyoruz. Yine de en azından birlikte anılmaktan kaçma şansları yok. Bahse konu Hiranur Vakfı temsilcileri ile AKP yöneticilerinin ve bakanların fotoğrafları çoktan basına yansıdı. Hem bu nedenle hem de sonuçta kavganın amacı bir tarikat kolunu yok etmek değil de onu kimin yöneteceğini belirlemek olduğu için olayı kişiselleştirme yoluna gittiler. Diyanet’in olayı Müslümanlara saldırma boyutuna vardırma suçlamasında en somut halini bulan bu yaklaşım elbette kendi halinde inanan yurttaşlarımızı değil, tarikatçıları ve cemaatçileri korumayı amaçlıyor.
Birkaç kişi feda edilebilir belki. İstismar üreten sistem ise olduğu gibi korunmalı.
Tarikat karanlığını bu düzen üretiyor
Düzen muhalefetinin konumu ise ne yazık ki çok da farklı değil. Doğrudan doğruya istismar faillerini utanmazca koruyan ve parti yayın organlarını faillerin yalan propagandaları için seferber eden Saadet Partisi’ni bir kenara bıraktığımızda dahi doğru bir tavır göremiyoruz. CHP ve İYİP’in verdiği en sert tepkiler bile konuyu mağdurun 6 yaşında olmasına sıkıştırırken, bu istismarın ortaya çıktığı gerici sapkınlığı üreten, onun fiiliyata geçmesini sağlayan, failleri korumak için binlerce insanını seferber eden tarikat karanlığını görmezden geliyor.
Hızlıca yapılan bir internet taraması ile yaşananların yeni ya da münferit olmadığını kolayca anlayabiliyoruz.2https://dsosyal.com/makale/tarikat-ve-cemaatlerde-cocuklarin-basina-gelenler/ Dünyanın öbür ucundan uzman getirtebilen muhalefetin konuyu anlayamayacağını düşünmek için hiçbir neden yok. Dolayısıyla rahatlıkla söyleyebiliriz ki muhalefetin tarikatları ve cemaatleri bir bütün olarak karşıya almayan tavrı bilgisizlikten kaynaklanmıyor. Aksine; muhalefet mevcut düzenin temellerini, onu ayakta tutan gerici kuvvetleri oldukça iyi biliyor. Bunları devirmeyi ya da yok etmeyi değil de yönetimlerini devralma hesaplarını yapıyor. İlk akla gelen oy kaygısı ise işin yalnızca bahanesi. Tarikatlardan ve cemaatlerden rahatsız yurttaşları ikna etmek için kullanılıyor. Gerçekte Türkiye’de bu mafyatik oluşumların olduğu gibi varlığını sürdürmesini isteyen neredeyse hiç kimse yok. Tamamen yok edilmesini savunanlar ise epeyce fazla.3Metropoll’ün anketlerine göre halkın yüzde 80’i tarikatların yurt işletmesine karşı. https://kronos36.news/tr/halkin-yuzde-80i-karsi-her-5-akpliden-biri-cemaat-yurdu-istiyor/4Yine Metropoll’e göre tarikatları tehlikeli bulanların oranı yüzde 73. https://www.gazeteduvar.com.tr/metropollun-tarikat-anketi-halkin-yuzde-73u-tehlikeli-buluyor-galeri-15772655Aksoy Araştırma’nın anketine göre ise tarikatların serbest olmasını savunanların oranı yalnızca yüzde 4,4 iken, tamamen kapatılmasını savunanların oranı ise 46,6. Aradaki dramatik fark konunun yalnızca toplum desteği ve oy olmadığını net bir biçimde gösteriyor. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/aksoy-arastirmanin-verilerine-gore-yurttaslarin-yuzde-838i-tarikatlarin-kapatilmasi-ya-da-siki-denetlenmesi-1815705
Modern toplumun normları ile asla bağdaşmayan bu karanlık yuvalar ilk akla gelenin aksine yalnızca geçmiş dönemden birer kalıntıdan ibaret değiller. Kapitalist düzenin yarattığı eşitsizlik ve güvensizlik duygusu, en temel insan haklarına dahi erişmede yaşanan zorluklar… Hepsi bu düzeni, hayatta kalmak için çalışmak zorunda olanlar açısından yaşanılmaz kılıyor. Çocuklarına bakmakta zorlananlar için çocukların açıktan tek çıkış yolu cemaatlerin karanlık yurtları oluyor. Yurttaşlar, kamusal haklarından mahrum bırakılırken, cemaatler tamamlayıcı bir unsur olarak oluşan boşluğu dolduruyor. Bu sayede sömürünün sonucunda düzene yönelebilecek toplumsal tepkiler sindirilmekle kalmıyor, aynı zamanda düzenin kendisini korumasının aracı olan mekanizmalar da beslenmiş oluyor.
Türkiye’nin kapitalist düzeni; aynı zamanda tarikat, cemaat ve istismar düzeni.
Eğer çocuklarımızı ve geleceğimizi gerçekten kurtarmak istiyorsak başka yolu yok. İktidarı ve muhalefeti ile dibine kadar bu mekanizmalara bağlı olan düzenin dışına bakmaya, karanlığı üreten sistemi bir bütün olarak değiştirmeye odaklanmamız gerekiyor.
Yalnızca laikliği kazanmak için bile devrime ve sosyalizme doğru ilerlemek zorundayız.
Notlar:
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/bim-kavgasinin-sifreleri-2008949
[2] https://dsosyal.com/makale/tarikat-ve-cemaatlerde-cocuklarin-basina-gelenler/
[3] Metropoll’ün anketlerine göre halkın yüzde 80’i tarikatların yurt işletmesine karşı. https://kronos36.news/tr/halkin-yuzde-80i-karsi-her-5-akpliden-biri-cemaat-yurdu-istiyor/
[4] Yine Metropoll’e göre tarikatları tehlikeli bulanların oranı yüzde 73. https://www.gazeteduvar.com.tr/metropollun-tarikat-anketi-halkin-yuzde-73u-tehlikeli-buluyor-galeri-1577265
[5] Aksoy Araştırma’nın anketine göre ise tarikatların serbest olmasını savunanların oranı yalnızca yüzde 4,4 iken, tamamen kapatılmasını savunanların oranı ise 46,6. Aradaki dramatik fark konunun yalnızca toplum desteği ve oy olmadığını net bir biçimde gösteriyor. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/aksoy-arastirmanin-verilerine-gore-yurttaslarin-yuzde-838i-tarikatlarin-kapatilmasi-ya-da-siki-denetlenmesi-1815705