AKP iktidarının karakterini oluşturan ana unsurlardan olan cumhuriyet düşmanlığının somutlandığı alanlardan biri de yurttaşlık kategorisinin tasfiyesi oldu. Her ne kadar bu süreçteki AKP politikası, “yurttaştan tebaaya geçiş” olarak özetlenebilecek olsa da bu politikanın hayata geçirilmesinde kritik başka bir basamağın varlığı gözden kaçırılmamalı. Halen devam eden bu politikanın bugüne kadar aldığı yolda, halkın geniş kesimlerinin siyasete katılım mekanizmalarının daraltılması ve süreksizleştirilmesi merkezi bir rol oynadı. Siyasete katılımın seçime ve yurttaşlığın oy vermeye indirgendiği bu süreçte seçmen kategorisi yurttaştan tebaaya geçişin ara halkası işlevi gördü/görüyor. Seçmen kategorisinin geniş kitlelerin siyasal süreçlerin öznesi olmaktan tümüyle çıkarılarak nesneleştirilmesine hizmet edecek biçimde yeniden tanımlanması, toplumun bütününün siyaset ile kurduğu ilişki üzerinde kalıcı etkilere sahip.
Üstelik, seçmene indirgeme olarak tanımlayabileceğimiz bu politika tek başına AKP ve müttefikleri tarafından sahiplenilmedi. Cumhuriyetin ve yurttaşlığın tasfiyesi Türkiye kapitalizminin geldiği noktanın bir ürünü olduğu ölçüde düzen muhalefeti de seçmene indirgeme sürecinin önemli bir bileşeni oldu. Düzen muhalefetinin, tebaaya geçişte ve cumhuriyetin bir bütün olarak tasfiyesinde “o kadar da abartmayalım” şeklinde özetlenebilecek itirazı cumhuriyetin ilerici kazanımlarını birer birer hedef alan tasfiye adımlarında veya tebaaya geçişin ara aşaması olan seçmene indirgemede geri çekilme eğiliminde. Üstelik bu ‘makul’ tutumun arkasında, AKP seçmenine şirin görünme arayışının çok ötesine geçen bir sınıfsal tercih var.
Özellikle, Gezi Direnişi’nin yarattığı enerjinin düzen aktörleri tarafından soğurulmasında önemli bir işleve sahip olan bu seçmene indirgeme mekanizması karşısında sosyalistlerin etkisiz kaldığı ise bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Geniş kitleler açısından normal sayılabilecek olsa da öncülük iddiasındaki özneler açısından pek de normal sayamayacağımız ve seçimi öncesiz ve sonrasız tekil bir an olarak görme olarak özetlenebilecek bu eğilimin bugüne kadarki sonuçları hem toplumun bütünü hem de sosyalist hareket için maliyetli oldu. Seçmene indirgeme mekanizmasını kıracak siyasal ve örgütsel kanalları yaratma çabasının yerini anlık olana odaklanmanın aldığı bu süreç, devrim ve sosyalizm iddialarının belki de hiç olmadığı kadar silikleşmesinin yolunu açtı. Sosyalist olma iddiasındaki öznelerin önemli bir bölmesini, devrime giden yola ilişkin tarifleri ile tanımlamak olanaksızlaştı. Strateji üzerinden tanımlanmanın yerini alan ise Millet İttifakı ile HDP arasında çizilebilecek bir doğru parçası üzerinde bulunulan koordinat oldu.
Neyse ki sosyalist hareket bundan ibaret değil. Bugünü bugüne bağlamak gibi tuhaf bir uğraşın ötesine geçip bugünü geleceğe bağlamaya çalışan bir damarın varlığı hem ülkenin hem de sosyalist hareketin geleceği için bir umut kaynağı olmayı sürdürüyor.
Ortada mantıksal sonucu seçmenliğin ve seçimlerin tasfiyesine gidecek bir seçmene indirgeme varsa birçok başka şeyle birlikte gerçek anlamıyla seçebilme hakkını kazanmanın yolu da seçmen olmanın ötesine geçen bir yurttaşlık kategorisinin yeniden inşası.
Yurttaşlık kategorisinin tasfiyesinin nedenleri sınıfsal olduğu ölçüde, yurttaşlığın yeniden kazanılması da adlı adınca sosyalist bir çerçeve içerisinde bu kategorinin yeniden anlamlandırılmasını gerektiriyor.
Tek başına bu da yeterli değil. Yurttaşlığı yeniden kazanmak, seçmene indirgeme sürecinin nesneleştirici yönü karşısında özneleştirici bir tarzın hayata geçirilmesi ve siyasetin statik bir temsil işlevine indirgeyen yaklaşımların reddi üzerine kurulu bir devrimci siyaset anlayışının inşası ile olanaklı.
Sosyalistlerin, dönüştürücü faaliyet ile özneleşme/özgürleşme arasında karşıtlık olduğuna dönük liberal yanılsamaları bir kenara bırakması, aksine öncünün dönüştürücü müdahalesi olmaksızın gerçek anlamda bir özneleşme sürecinden bahsedilemeyeceğini kavraması gerekiyor.
Seçmene indirgeme sürecinin bir diğer kritik halkası da hareketsizleştirerek ve siyasetten uzaklaştırarak temsil etme. Düzen aktörleri açısından gayet anlaşılabilir olan bu eğilim konu sosyalistlere gelince başarısızlığa daha en baştan mahkumiyet anlamını taşıyor. Dönüştürücü, özneleştirici ve inşa edici yanı eksik kalan bir temsil her şeyden önce mevcudun sınırları içerisine sıkışma anlamını taşıyor. Bu anlamıyla, sosyalistlerin müdahalesine öncü ve devrimci karakterini verecek olan temel unsurlar arasında kurulan temsil mekanizmasının karakteri yer alıyor. Tek başına yurttaşlık kavgasını kazanmak için değil, aynı zamanda düzenin sınırlarına mahkumiyetin aşılması için de.