Türkiye siyaseti uzunca bir süredir meclis ve seçim hesapları arasında ciddi bir sıkışmaya ve kuraklığa mahkum edilmişti. Bu tablo, iktidar cephesinin toplumsal alanda oluşan tepkilere dönük ölçüsüz saldırganlığı ve meclis muhalefetinin “gerilim AKP’ye yarar” siyasetinin bileşkesi olarak ortaya çıktı. Temel olarak, iktidar bloğunun çözülüşünü frenleyici ve bu bloğun yeni hamlelerle ömrünü uzatması için fırsat sunucu bir işlev gördü.

Pandemi döneminin başları da süregiden siyaset tablosunun bir uzantısı görüntüsü veriyordu. Hatta, COVID-19 önlemleri kitlelerin siyasette aktör olmadığı bu tablonun sürdürülebilirliğini arttırıyordu. Ancak, pandemi yönetimindeki başarısızlığın sağlık alanının çok ötesinde sonuçlar doğurması, ekonomi ve eğitim gibi alanlarda hem yeni kriz başlıkları yaratması hem de kangrenleşmiş sorunları daha da belirginleştirmesi, bu sorunları yönetilemez hale getirmesi yavaş yavaş yeni bir tabloyu beraberinde getirdi.

Bunun en doğrudan sonuçlarından biri, işçi sınıfında görülen hareketlilik ve direnişlerin yaygınlaşması oldu. Devam eden işçi direnişleri ile ilgili güncel gelişmeleri ve bu direnişlerin temel taleplerini bir araya getiren Türkiye Direniş Haritası’na1https://devrim.org.tr/turkiye-direnis-haritasi/ bakıldığında bu durum tüm açıklığıyla görülebiliyor.

Grev sanıldığı üzere sadece iktisadi anlamda etkili bir mücadele aracı değil. Grevin de içerisinde yer aldığı ve kitleleri aktif kılan mücadele yöntemleri aynı zamanda tavır almaya zorlayıcı karakteri ile konunun muhataplarını genişletme işlevine sahip. Bu da siyasal/ideolojik düzlemdeki sıkışmaların ya da katılaşma durumunun aşılması için önemli bir kaldıraç hizmeti görebilir.

Toplumsal mücadeleler ile siyaset arasındaki besleme ilişkisi tek yönlü de değil. Herhangi bir toplumsal mücadelenin alabileceği destek, kendi taleplerinin haklılığı ve bu haklılığın mücadelenin özneleri tarafından ne kadar başarılı ifade edildiği kadar mevcut siyasal/ideolojik denge tarafından da belirleniyor. Örneğin, işçi sınıfı hareketinde olduğu kadar diğer toplumsal hareketlere verilen destekte de AKP iktidarına yönelik biriken tepkinin bir çarpan etkisi yarattığını görebiliyoruz.Aynı etki, bu sefer CHP’li bir belediyenin işçilerinin direnişine yönelik temkinlilikte ya da bazı örneklerde düşmanca tutumda da kendisini gösterebiliyor.

Bu, CHP’li bir belediyede ortaya çıkan ilk grev değil. Daha önce de benzer örneklerde, bu partinin seçmenlerinin önemli bir bölümünün belediye ile değil işçilerle duygu ortaklığı kurabildikleri örnekler olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle, Kadıköy grevinin sonrasında ortaya çıkan durum AKP karşıtı kesimler içerisinde sol ve sosyalist fikirlerin bulduğu karşılığa ilişkin bir zayıflamayı simgeliyor. Bahsettiğimiz zayıflamanın özel olarak bu örnekte kendisini güçlü bir biçimde dışavurmasının nedeni, direnişin siyasal/ideolojik düzlemdeki meşruiyetini yaratabilecek tek gücün sosyalizm oluşu.

Bu tablodan kendimize görevler biçme gibi bir niyete sahipsek, ilk olarak sosyalizm fikrindeki zayıflamanın temelde ideolojik değil siyasal süreçlerden kaynaklandığını saptamamız gerekiyor. Sosyalizm, CHP veya HDP’nin bir uzantısı olarak değil sosyalizm olarak siyaset sahnesine taşınmadığı sürece AKP dışı aktörlerin karşı taraf olduğu toplumsal mücadelelerin benzer destek zemini bulma sorunları yaşayacağını da akılda tutmalıyız.

Bahsettiğimiz tablonun da etkisiyle, bu süreçte, işçi sınıfının eğitimli ama örgütsüz kesimlerinin hassasiyetlerine oynamaya çalışan liberal tezlerin kendisine bir etki alanı bulabildiğini gördük. Piyasa tanrılarının farklı sektörlerdeki çalışanların ücretlerini hakkaniyetli bir biçimde belirleyebileceğini varsayan sayıklamaların kimi örneklerde bilinçli bir biçimde kimi örneklerde ise bilinç yoksunluğundan kaynaklı olarak gözden kaçırdığı temel nokta ise kapitalist toplumlarda ücreti belirleyen süreçlerdi. Daha açığı, sınıfın örgütlü mücadelesinin bu süreçlerde oynadığı merkezi roldü.

Sınıfın örgütlü mücadelesi olmaksızın, örgütlülük düzeyi düşük olan ve bu düzeyin düşük tutulmasında kritik bir işlev gören ideolojik kuşatmanın etkisi altında yıllardır yoksulluğa mahkum edilen beyaz yakalı kesimlerin insanca yaşama koşullarına kavuşması ne şimdi ne de başka bir zaman olanaklı değil. Bu da bize düşen ikinci görevi ifade ediyor.

Notlar

[1] https://devrim.org.tr/turkiye-direnis-haritasi/

Döviz ile destek olmak için Patreon üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Türk Lirasıyla destek olmak için Kreosus üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Devrim dergisini dijital ya da basılı olarak edinmek, abone olmak için Shopier’daki mağazamıza göz atabilirsiniz.