AKP’nin son dönemdeki söylemlerinde “yerli ve milli” ifadesi öne çıkıyor. Ancak resmi verilere göre 2002-2018 döneminde birincil enerji tüketiminde yerlilik oranının yüzde 31,7’den yüzde 27,6’ya gerilediğini not etmek gerekiyor.
Türkiye’de siyasi gündem hızlı değişiyor. Bu eskiden de böyleydi ancak bu hızın son dönemde daha da arttığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, 21 Ağustos 2020 tarihinde açıklanan “doğalgaz müjdesi,” bu satırlar yazılırken gündemin alt sıralarına gerilemişti bile.
Ama hem önümüzdeki dönemde ek unsurlar katılarak tekrar tekrar gündeme getirilmesi çok muhtemel olması hem de Türkiye’nin hızla akan gündeminde pek çok başlıka ilişkisi nedeniyle üzerinde durmakta fayda var.
Müjde Gerçek Mi?
Öncelikle, “müjde” olarak ne açıklandığına ve açıklamanın gerçeği yansıtıp yansıtmadığına bakalım.
19 Ağustos Çarşamba günü AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Cuma günü milletimize müjde vereceğiz” dedi ve “Türkiye’de yeni bir dönemin açılacağına da şimdiden inanıyorum” ifadelerini kullandı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da, “Türkiye için bir eksen değişikliği olacak” diyerek beklentileri yükseltti.
19 Ağustos’taki açıklamanın hemen ardından Borsa İstanbul’da enerji ve petro-kimya şirketlerinin hisselerindeki yükseliş, “müjde”nin enerjiyle ilgili olduğunun işaretiydi. Zaten o günün akşamında Karadeniz’de bir doğalgaz kaynağının keşfedildiği bilgisi yabancı ajanslara sızdırıldı.
21 Ağustos’ta yine Erdoğan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Karadeniz açıklarında Tuna-1 sahasında 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervi keşfettiğini duyurdu. Keşfedilen gazın halkın kullanımına sunulması için de 2023 tarihi verildi. Açıklama, bir gün önce Reuters’a sızdırılan 800 milyar metreküplük rakamın epey altında kaldı.
“Müjde” açıklamasını kendisi için bir siyasi PR şovuna çevirmeye çalıştığı açık olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da, yine iddialı bir açıklamayla “Artık ülkemizin gündeminden cari açık konusunu artık kaldırdığımız dönem olacak. Artık cari fazlayı ve döviz fazlasını konuşacağımız yeni bir dönemin başladığını ve sürece girdiğimizi görmüş olduk” dedi.
Kamuoyuna açıklanan teknik bilgilerin ardından, açıklanan rakamın “kanıtlanmış rezerv” olmadığı, başlatılan sondaj çalışmalarının tamamlanmadığı ortaya çıktı. Bu alanda deneyimli tüm uzmanlar, rezerv açıklamak için henüz yeterli teknik çalışmanın yapılmadığını, bunun hem daha çok zaman hem ileri teknoloji hem de ciddi mali kaynak gerektirdiğine dikkat çektiler.
Yani “müjde” olarak açıklanan şey, henüz teknik olarak “rezerv” değil. Yapılacak teknik çalışmaların ardından 320 milyar metreküplük rakam aşağı ya da yukarı yönlü olarak revize edilecek.
O yüzden rakam üzerinden yapılan değerlendirmeler, spekülasyonun ötesine gidemiyor.
Ne kadar rezerv olduğu henüz bilinmediği gibi, gazın çıkarma maliyetinin ne kadar olacağı, mevcut uluslararası fiyatlarla rekabet edip edemeyeceği de, doğal olarak, bilinmiyor. Dahası, bu tür projelerde gazın keşfinden öte, çıkarmanın ekonomik olup olmadığı büyük önem taşıyor. Karadaki sondaja kıyasla deniz sondajları hem daha uzun zaman hem de daha yüksek teknoloji hem de daha yüksek araştırma ve yatırım maliyeti gerektiriyor. Uzmanlar, yatırım için gerekli rakamın 5-6 milyar doları bulacağı görüşünde.
Henüz sondaj çalışmaları bitmeden “rezerv” açıklayan hükümet, gazın kullanıma girmesi için de seçimleri düşünerek 2023 gibi yakın bir tarih verdi. Uzmanlar ise 2023’e yetişmesinin çok zor olduğu, sürecin en az 5-7 yıl alacağını belirtiyor.
Cari Açığı Kapatır Mı?
İthal ara mala ve dışarıdan gelecek sıcak paraya aşırı bağımlı ekonomik yapı, 2018 yılı itibarıyla duvara toslamış durumda. Türkiye’nin yeni bir ekonomik modele ihtiyacı olduğu açık.
İthalata bağımlılığın doğal sonucu olan cari açık da, Türkiye ekonomisinin uzun yıllardır en zayıf karnı. Cari açığı yaratan en büyük kalemlerin başında ise yıllık 40-45 milyar doları bulan (bu rakam petrol ve doğalgaz fiyatları ile Türkiye’nin enerji tüketimine göre değişiyor) enerji ithalatı geliyor. Bu enerji ithalatının yaklaşık 25 milyar doları petrol, 10 milyar doları doğalgazdan oluşuyor.
Bu nedenle, doğalgaz keşfinin ardından hemen akla “cari açık” konusunun gelmesi doğal.
Henüz kanıtlanmış bir gaz rezervi olmadığı için üzerine konuşmak spekülasyona girse de, Türkiye’nin yıllık doğalgaz ithalatı yaklaşık 45-50 milyar metreküp olduğu düşünüldüğünde, gerçek kabul etsek bile açıklanan rakamla doğalgaz ithalatının sıfırlanması imkansız.
Dolayısıyla, şu an için ne doğalgaz ithalatının sıfırlanması ne de cari açığın kapanması söz konusu. Bunun için çok daha büyük keşifler ve yatırımlar gerekiyor.
Yani mevcut verilerle, açıklanan keşfin, Türkiye’nin eksenini değiştirmesi mümkün değil.
Neden “Müjdeye” İhtiyaç Duyuldu?
Ekonomi iki yıldır krizde. Dahası, ekonomik model tıkanmış durumda. Dışarıdan eskisi gibi kaynak bulunamıyor. Yeni bir model ihtiyacı kendini bütün ağırlığıyla dayatıyor.
Geçen yıl yerel seçimlerdeki mağlubiyetin gösterdiği toplumsal destekteki erime, geriye çevrilebilmiş değil. Zaten dünya ortalamasının çok üzerinde olan işsizlik, salgınla birlikte daha da artmış durumda. 15 yaş üzeri çalışabilir nüfustaki her 100 kişiden sadece 41’i istihdam ediliyor. İstihdamda görünenlerin önemli bir kısmı, salgınla birlikte “kısa çalışma” ve “ücretsiz izin” kapsamında aylık 1000-1500 TL’ye geçinmek zorunda bırakıldı. Henüz bu iki kümeye girmeyenlerin de ücretlerinde aşağı yönlü baskı var.
Halkın ekonominin gidişatına dair algısında iki önemli parametre olan, döviz kurları ve enflasyon, yüksek seviyelerde seyrediyor.
Ekonominin çarkları, pandemiye rağmen zorla çalıştırılan işçilerin hakları budanarak, hem halk hem şirketler hem de kamu borçlandırılarak döndürülmeye çalışılıyor.
Dış politikada, tarihin en yalnız dönemi yaşanıyor. Müslüman Kardeşler (İhvan) şebekesi üzerinden ABD’nin taşeronluğunda bölge gücü olma hayaliyle çıkılan yolda sonuç hüsran oldu ama yeni maceralara atılmaya devam ediliyor.
Hal böyle olunca, geçmişe dönük “Yeni Osmanlı” rüyalarının yetmediği noktada, geleceğe dönük “doğalgaz müjdesi”, halka bir hayal sunmak bağlamında gündeme geldi.
İktidar içindeki gücüyle halk arasındaki desteği arasında büyük bir açı bulunan Damat Albayrak’ın bu süreci, Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğunda oturduğu iki yılda ülkenin sürekli bir kriz içinde bulunmasından dolayı dibe vuran imajını düzeltmek için kullanmasını da bir kenara not edelim.
Genel koşullar ve hedeflerin dışında, doğalgaz keşfinin başka ve daha somut bir anlamı daha bulunuyor. 2021 yılında Türkiye’nin daha önce Rusya ile imzaladığı yıllık 12 milyar metreküplük iki uzun ve pahalı doğalgaz sözleşmesinin süresi dolacak. Yine Nijerya ve Cezayir’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımını içeren toplamda yıllık 5,2 milyar metreküplük sözleşmelerin süresi de 2021’de bitiyor. Doğalgaz keşfi, biten sözleşmelerin yenilenmesi için kurulacak masada Ankara’nın elini güçlendirebilecek bir faktör olmaya aday görünüyor.
Enerjide İhtiyaç Ne?
AKP’nin son dönemdeki söylemlerinde “yerli ve milli” ifadesi öne çıkıyor. Ancak resmi verilere göre 2002-2018 döneminde birincil enerji tüketiminde yerlilik oranının yüzde 31,7’den yüzde 27,6’ya gerilediğini not etmek gerekiyor.
Enerjide üretim ve dağıtımın büyük oranda özelliştirildiği sürecin sonunda, ithalata bağımlılık arttı. Avrupa’ya kıyasla üç-dört kat fiyatla doğalgaz ithal edildi. TL’nin dolar karşısında rekor değer kaybının da etkisiyle sadece iki yılda doğalgaz yüzde 60, elektrik 58 zamlandı. Pandemiyle birlikte dünyada doğalgaz fiyatları dibe vururken, konutta kullanılan gaz için bir indirime gidilmedi.
Plansız yatırımlar nedeniyle, elektrikte kapasite kullanım oranı yüzde 50’ler seviyesine geriledi. Dahası, enerji, inşaatla birlikte döviz borcunun en yüksek olduğu sektör oldu. Kamu enerji şirketleri zarar ettirilirken, özel sektöre döviz cinsinden alım garantileri ve yüksek teşvikler sunuldu.
Doğalgaz ve ithal kömür, bu dönemde elektrik üretiminde öne çıkarken, son yıllarda artan yenilenebilir ve yerli kaynaklara dönük yatırımlar için özel sektöre yüksek fiyattan ve döviz cinsinden verilen alım garantileri bütçeye yük oluşturdu.
Karadeniz’deki sondajı yapan TPAO’nun son yıllara kadar hem elindeki teknik imkanlar azaltıldı hem de deneyimli kadrolar tasfiye edildi.
Son yıllarda hem dış politikadaki rekabet hem de ekonomideki ihtiyaçlar, yerli kaynaklara yatırımı ve arama-sondaj çalışmalarını hızlandırsa da, bu alanda uzun dönemli ve kamu çıkarını gözeten planlar yerine özel sektörün kârına öncelik verilmeye devam ediliyor. Nitekim, Karadeniz’deki keşfin açıklanmasının hemen ardından Albayrak, Botaş ve TPAO’yu halka arz etmeyi, yani özelleştirmeyi planladıklarını duyurdu.
Solun Sözü Ne Olmalı?
Öncelikle, gerçek dışı verilerin deşifre edilmesi ihtiyacı bulunuyor.
İkincisi, enerjide ithalata bağımlı ve özel sektörün kârını önceleyen yapının deşifre edilmesi, enerjide üretimden dağıtıma tekrar kamulaştırmanın, yerli-yenilenebilir kaynaklara kamu yatırımlarının ve enerjinin bir kamu hizmeti olarak halka sunulmasının talep edilmesi gerekiyor.
Üçüncüsü, doğalgaz ve petrol arama-sondaj-çıkarma çalışmaları için TPAO’nun güçlendirilmesi ve mülkiyetinin de kamuya ait olarak kalması talep edilmeli.