Hıfzıssıhha Cumhuriyet’in sağlık bilincinin temelidir ve bu temel, sonu AKP’ye çıkan yolu açan 12 Eylül zihniyetinin saldırısına uğramıştır.
Aylardır yaşadığımız pandemi sürecinin artıp azalarak bir süre daha devam edeceği aşikar. Piyasalaştırılan, ticarileştirilen sağlık sistemimizin salgın sürecindeki başarısızlığını kapatılan devlet hastanelerinin yerine açılan Şehir Hastaneleri’nin salgın sürecindeki etkisizliğiyle, dolup taşan yoğun bakımlarımızla, enfekte olan, kaybettiğimiz sağlık personeli sayımızla, halen birinci dalgayı dahi sönümletememiş olmamızla, vaka tanılarının doğruluk payı çok düşük olan test kitlerine emanet edilmiş olmasıyla görüyoruz.
Halk, doğuştan sahip olduğu sağlık hakkının gereğini beklerken, ülkemizde kendi çabalarıyla bir şeyler elde etmek için uğraşan bilim insanlarımıza sözümüz meclisten dışarı olmak kaydıyla, Dünya Sağlık Örgütü aşı bulma çalışmaları yaparken Türkiye neden kendi yurttaşlarına ücretsiz dağıtmayı sağlayamadığı halde yurt dışına sattığı maskelerle övünmek dışında bu sürecin çözüm aşamasında adım atamıyor, kendi aşısını ve ilacını neden üretemiyor? Cumhuriyet döneminde açılan ve dünyaca etkinliği kabul görülen tek aşı üretim laboratuvarları olan “Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü” kapatıldığı için. Hıfzıssıhha Cumhuriyet’in sağlık bilincinin temelidir ve bu temel, sonu AKP’ye çıkan yolu açan 12 Eylül zihniyetinin saldırısına uğramıştır.
1980 darbesiyle kurulan hükümette ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak görev alan ve devamında Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı da yapan Turgut Özal, sağlık hizmetlerinin hastalar tarafından satın alınan hizmet olması gereğini savunarak sosyal devlet anlayışını alenen hedef almıştır.1https://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_1/13.html Ve bu liberal anlayışın sonraki hükümetler tarafından da benimsenmesi sonucunda BCG (verem) aşısının üretiminin 1998 yılında durdurulması ile birlikte beşeri aşı üretimi son bulmuştur. 2004 yılından itibaren kuş gribi gibi hayvansal hastalık aşıları üzerine çalışmalar yapan, bu konuda dünyada 10 merkezden biri olan Hıfzısıhha Enstitüsü bünyesindeki Manisa Tavuk Aşıları Üretim Enstitüsü’nün de kapatılmasıyla,Hıfzıssıhha atıl duruma getirilmiş2http://www.kmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=5118&tipi=2&sube=7; 2011 yılında 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile tamamen ortadan kaldırılmıştır.3https://istanbulism.saglik.gov.tr/TR,53787/tarihce.html Günümüzde tıpkı SEKA fabrikası gibi müze olarak kullanılmaktadır. Bu topraklarda bilim ve endüstriyel üretim ancak müze olarak sergilenmektedir.
Hıfzıssıhha Enstitüsü Nedir?
Cumhuriyet’in ilk yıllarında sağlık alanında en büyük sorun bulaşıcı hastalıklar ve insan gücü yetersizliğidir. 1927 yılında ülkemizde 1059 hekim, 139 hemşire ve 347 ebe bulunmaktaydı.1https://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_1/13.html O dönem Cumhuriyet sosyal devlet adımlarıyla çok zayıf bir sağlık sistemini yeterli şartlara ulaştırmayı amaçlamıştır. Hekim gereksinimi karşılamak için tıp öğrencilerinin yeme, içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını sağlamak amacı ile ücretsiz öğrenci yurtları kurulmuştur. Öğrencilere mezun olduktan sonra dört yıl Sağlık Bakanlığı teşkilatında çalışma zorunluluğu getirilmiştir. Koruyucu hekimlik sistemine teşvik etmek amacıyla hekimlere hak ettiği yüksek maaşlar verilmiştir. Bir sıtma savaşı hekiminin maaşı bir validen fazla, Türkiye Trahom Mücadele Teşkilatı başkanının maaşı milletvekili maaşının 3 katı olarak ödenmiştir.1https://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_1/13.html Yerel sağlık sistemlerinin geliştirilmesi amacıyla örnek olarak bugün kapatılıp Şehir Hastanelerine taşınan Numune Hastaneleri kurulmuştur. Yine sonradan kapatılan Köy Enstütülerinde MEB programı içerisinde köy ebesi ve köy sağlık memurları yetiştirilmiştir.1https://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_1/13.html
Ülke salgın hastalıklarla mücadelede çok yönlü bir yaklaşıma ihtiyaç duymuştur. Milli Mücadele’de erlerin yüzde 40’ı sıtmalıydı, yine o dönemde nüfusun 3 milyonu (yaklaşık dörtte biri) trahomluydu ve gün geçtikçe artan verem vakaları görülmüştür.4https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/cagdas-bayraktar/devrimin-kurumu-hifzissihha-enstitusu-cagdas-bayraktar-1731430 Devrimin kurumu: HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ – Çağdaş BAYRAKTAR
Sosyal devlet anlayışı neticesinde 24 Nisan 1930’da 1593 numaralı Umumî Hıfzıssıhha Kanunu kabul edilmiştir. Yurttaşların tümünün sağlık durumunu tehlikeye atan bütün hastalıklarla mücadeleyi devletin temel görevi ilan edilmiştir. Salgın hastalıkların yoğun görüldüğü yerlerde hekim ve sağlık görevlilerinden oluşan taşra teşkilatları ve hastalık ihbar sistemleri kurulmuş, saha çalışmaları ve halka yönelik zorunlu eğitimler başlatılmış ve kurallar getirilmiştir. İllerden gelen salgın ihbarları dikkate alınarak hastalığın görüldüğü yerlere ilaç, aşı, serum ve öncesinde hastalıkla ilgili donanımlı eğitimler alan doktorlar gönderilmiştir. Temel hedef gereken aşı ve ilaçların ülkede üretilmesi olarak planlanmıştır. Bulaşıcı hastalıkların tedavisinin ücretsiz yapılacağı halka duyurulmuştur.
Bu politikalarla yeni kurulan, savaştan yeni çıkmış bir ülkede bulaşıcı hastalıklar kontrol altına alınmaya başlamıştır.5Erken Cumhuriyet Dönemi Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele(1923-1930), Süleyman TEKİR, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi – Journal of Turkish Researches Institute TAED-65, Mayıs – May 2019 Erzurum ISSN-1300-9052 Ve bütün bu sürece yol gösteren Hıfzıssıhha Enstitüsü, Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi adı altında ülkede hızla yayılan verem, sıtma ve frengi gibi salgın hastalıkların önüne geçebilmek amacıyla 1928’de kurulmuştur. Müessese, sağlık personeli ve hekimlerin halk sağlığı konularında yetiştirilmesi görevi verilen Hıfzıssıhha Okulu yanında laboratuvar ve aşı üretim hizmetlerinin yürütüldüğü bir Hıfzıssıhha Enstitüsünü de içermektedir.6HIFZISSIHHA OKULU: TARiHÇESi, ÖNEMi, Necati DEDEOGLU, TOPLUM ve HEKiM. Kasım – Aralık 2001 • Cilt 16 • Sayı 6 Enstitünün temel hedefleri ise başlıca şunlardır:
– Başta bulaşıcı hastalıklarla ilgili aşı ve serum olmak üzere, bütün biyolojik ve kimyasal maddeleri üretmek,
– Halk sağlığını ilgilendiren her türlü mikrobiyolojik, serolojik, parazitolojik, hematolojik, toksikolojik, fiziksel ve kimyasal muayene, analiz ve incelemeleri yapmak,
– Halk sağlığını tehdit eden hastalıkların tedavisi için uğraşmak,
-Sağlık müdürleri ve diğer sağlık personelini yetiştirmek. Var olan personelin de gelişimini sağlamak.4https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/cagdas-bayraktar/devrimin-kurumu-hifzissihha-enstitusu-cagdas-bayraktar-1731430 Devrimin kurumu: HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ – Çağdaş BAYRAKTAR
Dr. Refik Saydam’ın koruyucu hekimliğin devletin görevi olduğu bilinciyle yön verdiği ve bilimi temel alan bu kurumun öncülüğünde şunlar yapılmıştır:
1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG aşısı üretimine başlanmıştır. 1932 yılında serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, serum ithalatı tamamen durdurulmuştur. 1933 yılında kuduz aşısı üretim çalışmaları başlanmıştır. 1934 yılında çiçek aşısı üretimi, ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmiştir. 1935 yılında farmakoloji şubesi kurularak, yerli ve yabancı ilaçların denetimine geçilmiştir. 1937’de kuduz serumu (aşıda kullanılan) üretilmiştir. Toplamda 17 farklı tip aşı üretilip 35 farklı tıbbi formül yapılmıştır.4https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/cagdas-bayraktar/devrimin-kurumu-hifzissihha-enstitusu-cagdas-bayraktar-1731430 Devrimin kurumu: HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ – Çağdaş BAYRAKTARDaha sonra 1942’de tifüs aşısı ve akrep serumu üretimilmiştir.1948’de boğmaca aşısı üretilmiş, influenza virüsü(grip), New Castle virüsü ve tavuk vebası üzerine araştırmalara başlanmıştır. 1950’de İnfluenza Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanınmış ve influenza aşısı üretmiştir. Ve 1992 yılına kadar birçok çalışma daha yapılmıştır.7https://tr.wikipedia.org/wiki/Refik_Saydam_H%C4%B1fz%C4%B1ss%C4%B1hha_Merkezi_Ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1
Kurum tarafından üretilen serumlar ve aşılar, dünyanın dört bir yanına gönderilmiştir.Bu dönemde Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a tetanoz ve difteri serumları, Çin’deki kolera salgını sırasında da Çin’e bir milyon kişiye yetecek kadar kolera aşısı gönderilmiştir.8Dr. REFİK SAYDAM ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYET DÖNEMİ SAĞLIK HİZMETLERİNİ MODERNLEŞTİRME ÇABALARI, Halil İbrahim AKSAKAL, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi The Journal of International Social Sciences Cilt: 27, Sayı: 1, Sayfa: 219-231, ELAZIĞ-2017 1953 yılında, verem ve grip aşıları üretim laboratuvarları, DSÖ tarafından kabul edilip; örnek iki tesis olarak gösterilmiştir.9http://ahmetsaltik.net/tag/hifzissihhanin-kapatilmasi/ Bu laboratuvarların kapatılmasıyla birlikte ülkemizde halen DSÖ tarafından kabul edilen bir laboratuvar yoktur.
Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi sadece bilim üretmemiş, aynı zamanda bilim öğretmiştir. Bu kurumun bir parçası olan Hıfzıssıhha Okulu bu amaçla genellikle yüksek lisans ve doktora eğitimi vermiştir. Halk sağlığı sorunlarını belirlemiş buna yönelik politikalar ve stratejiler geliştirmiş, planlama yapmış, politikaların sonuçlarını değerlendirmiş, ve sağlık kaynaklarının uygun yerlerde, uygun şekilde harcanması, sağlıklı çevreler oluşturma, salgın hastalık mücadelesi, sağlıkta eşitsizlik, iş sağlığı gibi uzmanlık konularında hizmet vermiştir.6HIFZISSIHHA OKULU: TARiHÇESi, ÖNEMi, Necati DEDEOGLU, TOPLUM ve HEKiM. Kasım – Aralık 2001 • Cilt 16 • Sayı 6 Baktığımız zaman bu okulda verilen halk sağlığı eğitimlerinin, koruyucu hekimlik anlayışının (öncelikle sağlıklı bireyin hastalanmaması için çevresel ve bedensel koşulların iyileştirilmesini hedefleyen anlayış), herkese eşit, ücretsiz sağlık hizmetini hedefleyen sosyalist sağlık sistemiyle uyuştuğunu görüyoruz. Bu nedenle bir ülkedeki nitelikli halk sağlığı eğitimi ve araştırmaları ancak hıfzıssıhha okulları kanalıyla yapılabilir. Türkiye’de halk sağlığı temelli bir sağlık sistemi anlayışı oluşmasını engelleme amacındakilerin en büyük adımlardan biri de bu okulu kapatmak olmuştur. Halk sağlığı bilimi tıp fakültelerinin içine sıkıştırılmaya, değersizleştirilmeye çalışılmıştır.
Kendi bilimimizi üretmek yerine, sermayedarların çıkarlarına hizmet etmek amacıyla hareken eden hükümetler, 80’li yıllardan itibaren laboratuvarların gelişen teknolojiye ayak uydurmalarını sağlayacak yatırımları yapmak yerine kısa dönem için daha az maliyetli görünen aşı ithalatına ağırlık verilmişlerdir. Ama yapılan değerlendirmelerde Sağlık Bakanlığı’nın aşı gereksinimini yurt dışından karşılaması için her yıl yaklaşık 13 milyon dolar ödemesi gerektiği, buna karşılık ülkemizin ihtiyacı olan tüm bakteri ve virüs aşılarının üretilebileceği ‘Yeni Aşı Üretim Tesisleri Kurulması Projesi’nin toplam maliyetinin 40 milyon dolar olduğu hesaplanmıştır.10https://www.tuseb.gov.tr/tuhke/uploads/genel/files/haberler/Turkiyede-Asi-Serum-Uretiminin-Tarihcesi.pdf Yani sağlık hizmetleri halkın yararına değil sermayenin çıkarına göre biçimlendirilmiştir. Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü geliştirmek yerine daha maliyetli olan kapatmak yoluna gidilmiştir. Ve Türkiye aşı üreten, yurttaşlarını aşılayan bir ülkeyken aşı ithal eden ve gün geçtikçe de artarak aşıyı reddeden politikalarla yönetilmektedir.
Özetle, Hıfzıssıhha Enstitüsü adına layık bir şekilde halk sağlığını koruma amacıyla başarılı çalışmalar yapmış, aşı ve birçok tıbbi ürün üretmiş ve bunu halka sunmuş bir soysal devlet tesisiydi. Bu yaşadığımız günlerde kendi aşı üretim çalışmalarımızı devlet eliyle yapmak bir yana dursun zaten var olan tıbbi ilaçları bile üretebilecek laboratuvarlarımız ve teknolojimiz yok. Üretildiğinde ne kadar ücretle bize satılacağını ve her birimize sunulup sunulmayacağını bilmeden, kapitalist ilaç şirketlerinin elinden çare beklemeye zorlanıyoruz. Var olan ilaçlarımız da tükeniyor. Tam da bu noktada kamulaştırmaya, sosyalizme dikkat çekmek gerekiyor.
Sosyalizmin temel hedefi ülkenin bütün kaynaklarının kamulaştırılmasıdır çünkü ancak bu şekilde sağlık dahil her alanda tüm kaynaklar yurttaşların yararına kullanılabilir ve böylece her yurttaş ücretsiz sağlık hizmetine eşit bir biçimde ulaşabilir. Ancak bilimi geliştiren ve gelişen bilimin yönlendirdiği teknolojik araçları ücretsiz bir şekilde halka sunan bir düzende hiçbir yurttaş hasta olduğunda tedavi hizmetine, aşı bulunduğunda aşıya erişebilecek miyim kaygısı gütmez. COVID-19, diğer salgın hastalıklar ve hastalıklı düzen ancak sosyalizmle yenilebilir.
Notlar
[1] https://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_1/13.html
[2] http://www.kmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=5118&tipi=2&sube=7
[3] https://istanbulism.saglik.gov.tr/TR,53787/tarihce.html
[4] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/cagdas-bayraktar/devrimin-kurumu-hifzissihha-enstitusu-cagdas-bayraktar-1731430 Devrimin kurumu: HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ – Çağdaş BAYRAKTAR
[5] Erken Cumhuriyet Dönemi Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele(1923-1930), Süleyman TEKİR, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi – Journal of Turkish Researches Institute TAED-65, Mayıs – May 2019 Erzurum ISSN-1300-9052
[6] HIFZISSIHHA OKULU: TARiHÇESi, ÖNEMi, Necati DEDEOGLU, TOPLUM ve HEKiM. Kasım – Aralık 2001 • Cilt 16 • Sayı 6
[8] Dr. REFİK SAYDAM ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYET DÖNEMİ SAĞLIK HİZMETLERİNİ MODERNLEŞTİRME ÇABALARI, Halil İbrahim AKSAKAL, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi The Journal of International Social Sciences Cilt: 27, Sayı: 1, Sayfa: 219-231, ELAZIĞ-2017