Bölgede barış isteyenlerin, dahası anti-emperyalizmden ekonomik ve siyasi bağımsızlığın yanında özgür ve eşitlikçi bir gelecek anlayanların sesi cılız çıkıyor. Bu ses yükselmediği sürece de Ortadoğu’da barış zor görünüyor.
Türkiye geçtiğimiz Kasım ayında Suriye’nin kuzeyine bir kez daha sınır ötesi operasyon düzenledi. Kerameti isminden menkul Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye’nin Rojava’daki Kürt oluşumuna yönelik yaptığı üçüncü askeri müdahale oldu. Trump ve Erdoğan arasındaki diplomatik nezaketten eser bulunmayan çekişmeler, Trump’ın ABD’nin genelde yaptığının aksine aba altından değil göstere göstere savurduğu tehditler ve Türkiye’nin uluslararası arenada prestij namına ne varsa kaybetmesini tartışmayacağız bu yazıda. Bunlar yeterince yazılıp çizildi. Ancak bunların da gösterdiği gerçeklere ve Türkiye solunun bu gerçeklere nasıl müdahale edebileceğine odaklanmamız gerekiyor.
Öncelikle Türkiye’nin neden böyle bir dönemde Suriye’ye girme kararı verdiğini soralım. Türkiye’nin Rojava’daki Kürt yönetimini Türkiye’nin toprak bütünlüğü açısından bir tehdit olarak gördüğü sır değil. Öyle ki, sadece Rojava değil yıllardır iyi ilişkiler kurduğu Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 2018’deki bağımsızlık referandumuna da sert tepki verilmişti. İçeride Kürtlerin en demokratik haklarına bile taş koyan bir hükümetin dışarda oluşacak bir Kürt yönetimini tehdit olarak görmesi elbette anlaşılır. Ancak bunun ötesinde, AKP’nin Rojava ile yalnızca etnik değil ideolojik bir kavga içinde bulunduğunu da ifade etmek gerekiyor. Bütün eksikliklerine ve problemlerine rağmen Rojava projesi, Irak Kürdistan’ından farklı olarak AKP’nin artık çökmüş olan Yeni Osmanlıcı ve cihatçı politikası ile kan uyuşmazlığı yaşıyor. ABD’nin kanatları altına alarak yok etmek istediği radikalliği AKP ve cihatçı ortakları tamamen ortadan kaldırmak istiyor.
Diğer bir sebep, benzerini Avrupa’da uzunca bir süredir varolan ve Türkiye’de son bir yılda tırmanan Suriyeli mülteci karşıtlığı. AKP’nin Ortadoğu’da emperyal planlarına meşruiyet katmak için savurduğu İslam kardeşliği safsatası mesele Suriyeli mültecileri kendi topraklarına kabul etmek olduğunda ortadan kalkıyor. Başka halkların topraklarına utanmadan göz dikenler, AKP’nin Suriye maceralarını koltukları kabararak vatan-millet aşkına coşkuyla karşılayanlar, mesele toprakları yok edilmiş insanları kabul etmek olduğunda o kadar da istekli davranmıyorlar. AKP’nin büyük şehirlerdeki seçim yenilgisinin bir açıdan yükselen bu dalgaya bağlandığını düşündüğümüzde Suriyeli mültecileri yerleştirecek bir güvenli bölge, AKP açısından kurtuluş olarak görülmüş olmalı. Üstelik bir taşla iki kuş vurup Kürtlerin özerklik ilan ettiği bölgelerde nüfus değişimi sağlanarak Türkmen ve Arap nüfus yoğunlaştırılacak, Kürtlerin hak iddiaları çürütülebilecek. Daha önce Afrin’de gördüğümüz katliam, yağma ve Kürt halkının mallarına el koyma gibi pratikler de bu politikanın bir parçası olarak cihatçılar tarafından uygulanacak.
AKP’nin bir taşla vurduğu kuşlar bu kadarla da bitmiyor. Büyük bir kısmımızın aklındaki en büyük soru AKP’nin böylesi bir ekonomik kriz sırasında ülkenin zaten tükenmiş kaynaklarının büyük bir kısmını soğuracak, bütçeye büyük bir askeri yük bindirecek böylesi bir operasyonu neden yaptığı. AKP’nin yine krizi fırsata çevirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Başından beri AKP ekonomisinin bel kemiği olan inşaat sektörünün savaşın yıkımından ve mültecilerin olası bir güvenli bölgeye yerleştirilmesinden faydalanabileceği, işgal edilen bölgelerin AKP’nin ihtiyaç duyduğu ekonomik canlanmaya kapı arayabileceği bizzat Erdoğan tarafından dile getirildi.1“Barış Pınarı Harekatı Hakkında Neler Biliniyor?„ BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50017159 Böyle bir olasılık sermaye çevrelerinin de iştahını kabartmış olacak ki bütün büyük sermaye çevreleri operasyona alkış tuttu.
Son olarak, AKP’nin belki de en önemli hesaplarından biri de muhalefeti ve tüm siyasi, askeri yapıyı tekrar arkasına almaktı. Yerel seçimlerde aldığı yenilginin üstüne bir de yenilenen İstanbul seçimlerinin hezimeti eklenince AKP en iyi bildiği şeyi yaptı ve düzen muhalefetinin çatlaklarına oynadı. Bıraktım Kürt halkı ile dayanışmayı ve Kürtlerden aldıkları seçim desteğinin hakkını vermeyi, CHP dahil tüm muhalefet savaşın Türkiye’nin kaldıramayacağı bir yük olduğunu bile ifade etmekten aciz, bir kez daha AKP’nin arkasına dizildi. Olan yine yiyecek son lokmasını AKP’nin savaş maceralarına feda eden emekçilere, içerde ve dışarda baskı ile terbiye edilen ve iki ucu keskin bir bıçağın sırtında yürüyen Kürtlere ve dahası bütün bölge halklarına oldu. İşin AKP açısından en iyi tarafı ise, Kürtler ve CHP arasındaki olası bir yakınlaşma ihtimali yine CHP eliyle çöpe atıldı. Tabii AKP’den illallah eden Kürtlerin bir kez daha çaresizce kendisine arka çıkacağını düşünmüş olmalı ki CHP pek oralı olmadı. Sadece CHP de değil, Ermeni cemaatinden Yahudi cemaatine, yıllarca İslamcıların zulmüne, ayrımcılığına maruz kalan kim varsa Sultan’ı ve ordusunu selamlamak için sıraya girdi.2Elbette azınlıkları Türkiye’de yükselen ırkçı dalgadan nasibini almamak için bu tür açıklamalar yaptığını göz önünde bulunduruyoruz, ancak bu son kertede AKP’nin herkesten istediğini aldığı gerçeğini değiştirmiyor. Öyleyse sormamız gerekiyor, kılavuzu karga olan yurdum muhalefetinin hali ne olacak?
Yine Bir Anti-Emperyalizm Masalı
İyi de Kanada’sından Fransa’sına Norveç’ine kadar bütün ülkeler Türkiye’nin karşısında dururken, Trump Türkiye ekonomisini “daha önce yaptığı gibi” mahvetmekten söz ederken, Macron NATO zirvesinde Türkiye’ye açık açık ayar verirken emperyalist ülkelerin ülkemiz üzerindeki emellerini görmezden mi geleceğiz? Türkiye’nin kırılan onurundan, karşılaştığı tehlikelerden hiç mi söz etmeyeceğiz? Kürtlerin Amerika ile birlikte petrol bölgelerini elinde tuttuğundan, Amerika için petrol bölgelerini koruduğundan? Amerikan Senatosu’nun Cumhuriyetçisinden Demokratına bütün düzen temsilcilerinin PYD övgüsünü mutlulukla mı karşılayacağız?
Öncelikle şuradan başlayalım: Türkiye’nin bu hale gelmesinden, ABD’nin, AB’nin ve de Rusya’nın tehditlerine karşı bu kadar hassas duruma düşmesinden kim sorumlu? AKP’nin Ortadoğu politikaları Türkiye’yi bağımsız, güçlü, kendi kendine yeter bir hale getirdi de Batı 32 kısım tekmili birden bunu mu durdurmaya çalışıyor? Öyle olsaydı, içerde yaşadığımız yoksulluğu, İslamcılaşmayı, Kürtlere uygulanan baskıları, Türkiye’nin kendi emperyal heveslerini ve bölgedeki saldırganlığını hoş görüp AKP’nin arkasında biz de saf mı tutmalıydık?
Batılı ülkelerin kime ne kadar mesafe aldığı üzerinden anti-emperyalizm ölçmenin ciddi sıkıntıları ve sınırlılıkları var. Öncelikle, AB ülkelerinin Suriye’de yeni bir iç savaştan çekiniyor olmasının dolayısıyla Türkiye’nin saldırgan tavrına karşı sert tavır almasının sebepleri, AB içerisinde aranmalı. Zaten mülteci krizleriyle sarsılan ve aşırı sağın yabancı düşmanlığı dalgasına binerek önemli bir aktör haline geldiği Avrupa ülkelerinin temel derdi yeni bir mülteci dalgasına sebep olacak herhangi bir hareketi engellemek.3“Barış Pınarı Harekatı: Batı Operasyonla ilgili neden kaygılı, Türkiye’nin yanıtı ne?” BBC Türkçe, https://bbc.in/2tyf6oQ Dolayısıyla Esad’ı içlerine sindirme pahasına AB ülkeleri şimdilik Suriye’de stabilizasyondan yana. Türkiye’ye tavırları da buradan okunmalı.
ABD’ye gelince… ABD’de Trump ve düzenin daha liberal aktörlerinin farklı tercihleri olduğu biliniyor.4Bu tercihlerden biri için: “Exclusive: The US five-point ‘non-paper’ for Syria delivered by Bolton to Turkey”, Middle East Eye. https://www.middleeasteye.net/news/exclusive-us-five-point-non-paper-syria-delivered-bolton-turkey ABD elbette Suriye’deki tek ortağı Kürtleri kaybetmek ve dünyanın gözüne soka soka müttefiklerini yalnız bırakan ülke olmak istemiyor. Ancak farklı ABD’li yetkililerin ağzından da teyit edildiği gibi ABD’nin tercihi Türkiye ile Kürtler arasında bir seçim yapmak değil, Kürtleri ve Türkiye’yi gerekirse birbirine karşı kullanarak ikisini de hizada tutmak. Şu ana kadar “ufak tefek” pürüzler dışında başarısız oldukları da söylenemez ve AKP’nin Ortadoğu politikalarının bu başarıda rolü büyük. Zaten Türkiye’ye uygulanacağı söylenen ambargo ve yaptırımların büyük bir kısmı lafta kaldı. Dahası NATO veya AB’den çıkabilecek böylesi bir ambargo da her ne kadar gerekçe çabuk uygulanabilirlik olsa da engellendi. Türkiye hala NATO’nun her iki tarafın da defalarca onayladığı gibi5Erdoğan Macron’a “ayar„ verirken tam da NATO’yu NATO’dan fazla sahiplenen bir tavır gösterdi: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-macrona-sert-tepki-41385809 NATO/ABD tarafında ise tehditle birlikte Türkiye’nin gururunu okşayan açıklamalar dikkat çekiyor. BBC Türkçe’nin haberinden aktarırsak: „Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’dan Esper-Akar görüşmesiyle ilgili yapılan yazılı açıklamada “Bakan, stratejik ikili ilişkilerimize verdiği değeri teyit ederken, bu harekât Türkiye için ciddi sonuçlar yaratma riski taşıyor” denildi.“. Haberin devamı: „Barış Pınarı Harekatı: Dünyadan Tepkiler“ BBC Türkçe vazgeçilemez bir parçası ve ABD’ye göbekten bağlı. Dolayısıyla Erdoğan muhalefete ayar vermek ve halkın desteğini almak için ne derse desin, görünen köy kılavuz istemiyor. AKP’nin çatlaklara oynayarak kendini önemli bir aktör haline getirme çabaları gören gözleri ikna etmeye yetmiyor.
Dahası AKP’nin Suriye’de cihatçı çeteleri arkasına alarak işlediği savaş suçları, Kürtlere dönük katliamlar, İslamcılaştırma ve Türkleştirme/Araplaştırma politikaları hiç mi önemli değil? Batılı emperyalistlerin yerine kendi emperyal heveslerini koymaya çalışmak ve komşu topraklarına göz dikmek ne zamandan beri anti-emperyalizm sayılmaya başlandı? İçerde Türkiye halkına her türlü baskıyı mazur gören, bir ABD’ye bir Rusya’ya yanaşmaya çalışırken sürekli askeri harcamalarla ülke kaynaklarını talan eden6NATO’nun Türkiye’yi yeniden F-35 programına dahil etme şartlarından biri de Rusya’dan alınan S-400 füzelerinin kullanılmaması. Demek oluyor ki, Türkiye’nin S-400 füzelerine harcadığı kaynak çöpe atılmış olabilir. Bkz.: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/11/13/atese-dogru-diplomatik-safari/ AKP yönetiminin anti-emperyalizm adına desteklenmesi ya da Suriye politikalarına göz yumulması kabul edilemez.
Konu bölgenin anti-emperyalist hassasiyetlerine oynamaya gelince bölgedeki bütün aktörler bunu yapıyor ve bu hassasiyeti rakiplerine karşı kullanmaya çalışıyor. Türkiye, Kürtleri ABD maşası olmakla suçlarken Kürt tarafı kimse tarafından sevilmeyen Trump’ın Erdoğan ile benzerliğine ve Erdoğan’ın önünü açmasına vurgu yapıyor. Esad yönetimi ABD’nin Suriye planlarına karşı arkasına Rusya’yı alırken bir yandan da Rusya’nın bölgedeki gücünü hiç olmadığı kadar arttırıyor. Ancak bir şey çok net: Ortadoğulu halklar birbirlerine karşı büyük güçlerin gücünü kullanırken bir yandan Ortadoğu’da kalıcı bir barışı imkânsız hale getiriyor, diğer yandan da büyük güçlerin bölgedeki gücünü korumasına dolaylı da olsa yol açıyor. Elbette herkesin kendine göre sebepleri ve stratejileri var; ancak bu sebeplerden hiçbiri yukarıda sözünü ettiğimiz gerçeği değiştirmiyor.
Sonuç Yerine
Suriye’de her ne kadar ABD iç savaştan beklediğini almadıysa ve Suriye tamamen parçalanmadıysa da çözüme ve barışa ne kadar yakın olduğumuz tartışmalı. Bölge halkı etnik ve dini kimlikler üzerinden bölünmüş durumda ve çok etnisiteli yapısı nedeniyle bütün bölge ülkeleri ve bu arada Suriye de bu bölünmüşlükten nasibini alıyor. Bunun üzerine ise bir yandan Rusya ve ABD’nin bölge çıkarları diğer yandan İran ve Türkiye gibi ülkelerin kendi emperyal emelleri var. Bu tabloda bölgede barış isteyenlerin, dahası anti-emperyalizmden ekonomik ve siyasi bağımsızlığın yanında özgür ve eşitlikçi bir gelecek anlayanların sesi cılız çıkıyor. Bu ses yükselmediği sürece de Ortadoğu’da barış zor görünüyor.
Notlar:
[1] “Barış Pınarı Harekatı Hakkında Neler Biliniyor?„ BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50017159
[2] Elbette azınlıkları Türkiye’de yükselen ırkçı dalgadan nasibini almamak için bu tür açıklamalar yaptığını göz önünde bulunduruyoruz, ancak bu son kertede AKP’nin herkesten istediğini aldığı gerçeğini değiştirmiyor.
[3] “Barış Pınarı Harekatı: Batı Operasyonla ilgili neden kaygılı, Türkiye’nin yanıtı ne?” BBC Türkçe, https://bbc.in/2tyf6oQ
[4] Bu tercihlerden biri için: “Exclusive: The US five-point ‘non-paper’ for Syria delivered by Bolton to Turkey”, Middle East Eye. https://www.middleeasteye.net/news/exclusive-us-five-point-non-paper-syria-delivered-bolton-turkey
[5] Erdoğan Macron’a “ayar„ verirken tam da NATO’yu NATO’dan fazla sahiplenen bir tavır gösterdi: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-macrona-sert-tepki-41385809
NATO/ABD tarafında ise tehditle birlikte Türkiye’nin gururunu okşayan açıklamalar dikkat çekiyor. BBC Türkçe’nin haberinden aktarırsak: „Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’dan Esper-Akar görüşmesiyle ilgili yapılan yazılı açıklamada “Bakan, stratejik ikili ilişkilerimize verdiği değeri teyit ederken, bu harekât Türkiye için ciddi sonuçlar yaratma riski taşıyor” denildi.“. Haberin devamı: „Barış Pınarı Harekatı: Dünyadan Tepkiler“ BBC Türkçe
[6] NATO’nun Türkiye’yi yeniden F-35 programına dahil etme şartlarından biri de Rusya’dan alınan S-400 füzelerinin kullanılmaması. Demek oluyor ki, Türkiye’nin S-400 füzelerine harcadığı kaynak çöpe atılmış olabilir. Bkz.: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/11/13/atese-dogru-diplomatik-safari/