Sınıf mücadelesinde kimlik siyasetinin ve “sınıf indirgemeciliği” tezinin bozucu etkisine dair Adolph Reed Jr.’ın New Republic için kaleme aldığı değerlendirmeyi Devrim dergisi okurlarıyla paylaşıyoruz.

Irksal ve cinsel adalet mücadelesi, hep ekonomik eşitsizlikle de ilgili oldu.

Bernie Sanders’ın 2016 yılında Demokrat Parti’den sürdürdüğü isyankar başkan adaylığı kampanyasından beri, sol-liberal tartışmalara musallat olan bir hayalet var: “sınıf indirgemeciliği” hayaleti. Kimlikçi-solcular ve merkezci liberaller sırf Sanders’ı egale etmek için değil, aynı zamanda onunla ve Demokrat Parti’nin sol kanadıyla özdeşleşmiş geniş çaplı yeniden bölüşüm politikalarına (herkes için sağlık hizmeti, ücretsiz yükseköğretim, saatlik ücrette artış ve toplu sözleşme hakkı gibi) şüpheli gözle bakılmasını sağlamak için de bu fazlaca basitleştirilmiş suçlamayı kullanmıştı.

Siyasette sıklıkla tuhaf dostluklar kurulur, fakat buradaki durum sadece bir mantık evliliği değil. Merkezci Demokratlar ve kimlikçi-solcular tikelci, elit odaklı bir siyaseti kucaklamakta birleşiyorlar. Hükümetin tüm düzeylerinde uzun vadeli, hareket odaklı, çoğunlukçu stratejiler pahasına uzunca bir süredir başkanlığı ele geçirmeye odaklanmış bu tepeden tırnağa siyasi vizyon, savaş sonrası refahın ve insan hakları hareketlerinin kuruluşunun odağında yer alan, kamu yararına çalışan yönetim modelini geri kazanma umutlarını ilk elden suya düşürme tehdidinde bulunuyor.

Sınıf indirgemeciliği, görünürde etnisite, cinsiyet veya diğer kimliksel kategorilere atfedilebilen eşitsizliklerin ya önem derecesinde ikincil olduğu ya da genel ekonomik eşitsizliğe indirgendiği varsayımına dayalı görüştür. Böylelikle, bu suçlamayı yöneltenler, (örneğin) özellikle ırkçılık karşıtı, feminist veya LGBTİ’ye dair endişelerin ekonomik yeniden bölüşüm talepleri içerisinde çözülmesi gerektiğini söylüyor.

Bu duruşu benimseyen hiç kimseyi tanımıyorum. Tıpkı diğer kendine özgü liberal pragmatiklerin “dilek listesi ekonomisine”1Türkçeye “dilek listesi” olarak çevrilebilecek olan “Wish-list” ifadesi, siyasetçilerin belirli konulardaki vaatlerini ve uygulamayı düşündüğü planlarını anlatır. Genellikle mevcut sorunlara üretilmesi beklenen yanıtlardan ziyade konulara farklı yönden yaklaşmayı anlatan bir ifade olarak kullanılmaktadır. Buradaki cümle içerisinde de “konuyla alakasız ekonomik talepleri” anlatmak için kullanılmıştır – ç.n. ve özel sağlık sigortasına yapılan saldırıya karşı ortaya koydukları yüzeysel suçlamalar gibi, sınıf indirgemeciliği söylemi de tartışmayı bitirmek için birebir. Bir kere başladınız mı, tıpkı vahşi gözlü kavga kışkırtıcılarının yaptığı gibi anlaşmazlıkların esas nedenini işaret etmeksizin, rakiplerinizi güvenle egale edebilirsiniz.

Dışarıda rastgele ve dogmatik biçimde sınıfsal indirgemecilerin olduğu su götürmez olsa da basit gerçek şu ki, soldaki hiçbir ciddi eğilim etnisite veya cinsiyet adaletsizliklerinin veya LGBTİ bireyleri, göçmenleri veya benzeri diğer grupları etkileyenlerin var olmadığını, bunların önemsiz olduğunu veya başka türlü küçümsenmesi veya göz ardı edilmesi gerektiğini savunmuyor. Aynı şekilde soldaki saygın seslerin hiçbiri ırkçılığın, cinsiyetçiliğin, homofobinin ve yabancı düşmanlığının zararlı ve süregelen tutum ve ideolojiler olmadığını da söylemiyor.

Başka bir ifadeyle, “sınıf indirgemeciliği” bir mit. Muhtemelen, 1960’ların sonunda bir grup sözde sosyalistin etnik ve cinsiyet adaletsizliğine odaklanan her türlü farklı yaklaşımın, daha büyük bir siyasi hedef olarak işçi sınıfının birliğini zayıflatacağı konusunda ısrarlarının ortasında gürültülü bir dağılma süreci2https://www.smithsonianmag.com/history/what-was-protest-group-students-democratic-society-five-questions-answered-180963138/ yaşayan Demokratik Toplum İçin Öğrenciler3Students for a democratic Society (SDS), ABD’de 1960’lı yıllar boyunca aktif olan solcu öğrenci örgütü (https://en.wikipedia.org/wiki/Students_for_a_Democratic_Society#:~:text=Students%20for%20a%20Democratic%20Society%20(SDS)%20was%20a%20national%20student,representations%20of%20the%20New%20Left) – ç.n. örgütünün hikayelerinden esinlenmiş olmasa da, kökleri eski halk tasvirlerine dayanan bir karikatür. Fakat en yüksek döneminde bile, bu görüş yalnızca çok küçük bir mezhepçi dogmacılar grubunda geçerlilik kazandı. 20. Yüzyılın ilk yarısı boyunca her çeşitten komünistler, sosyalistler, işçi partililer4“Labor-leftist” ABD’de 20. yüzyılda isminde labor bulunan ve Türkçede “ işçi partisi” olarak geçen partilerin destekçilerini adlandırmak için kullanılan tabir – ç.n. ve Marksistler karakteristik olarak etnik ve cinsel adalet mücadelelerinin ön saflarındaydı. Ve bu bağlılık doğaldı, çünkü bu solcular bu tür mücadeleleri, eşitlikçi hat boyunca ilerleyen daha genel sosyal dönüşüm hedefinden ayrılamaz görüyorlardı; etnik ve cinsel adalet mücadelelerini, işçi sınıfının iktidar mücadelesinin kurucu unsurları olarak doğru bir şekilde anladılar. Sınıfsal indirgemeci solculuk, neoliberalizmle barış yapanların hortlattığı siyasi hayal gücünün bir çıktısı haline geldi.

Dahası, bu mit günümüzü ilgilendiren ve tarihsel önemli gerçekleri de gizliyor.

Siyah, kadın ve trans insanlar orantısız bir şekilde işçi sınıfı mensubu olma eğiliminde. Dolayısıyla, herkes için sağlık hizmetinden saatlik 15 dolar asgari ücrete kadar, aşağı doğru ekonomik yeniden bölüşümü büyütmek için alınan herhangi önlemin kadınların, etnik azınlıkların veya diğer kimlik gruplarının çıkarlarına köstek olduğu mantıken söylenemez. Dahası da var, bu tür sınıf inkarcılığı etnisite, cinsiyet ve atfedilen diğer kimlikleri Amerikan kapitalizminin temel dinamiklerinden suni olarak ayırıyor. Afrikalı Amerikanların, Latinlerin ve kadınların emek ve emlak piyasalarındaki etnik ve cinsel ayrımcılığın uzun geçmişinin bir sonucu olarak orantısız ölçüde yoksul veya işçi sınıfı mensubu olduğu doğru (Bu koşullar da Amerikan şehirlerinin savaştan sonra sanayisizleştirilmesiyle beraber kötüleşiyor).5http://s3-us-west-2.amazonaws.com/aamweb/uploads/research-pdf/UnmadeInAmerica.pdf Ancak bu durum da bu nüfusun, yoksulların ve işçi sınıfının koşullarını iyileştirmeye yönelik genel girişimlerden yine orantısız bir şekilde yararlanabileceği anlamına geliyor.

Bu nedenle, tarihçi Toure F. Reed’in işaret ettiği6https://www.jacobinmag.com/2015/08/bernie-sanders-black-lives-matter-civil-rights-movement gibi (kendisi benim de oğlum olur), 1930’lu ve 40’lı yıllar boyunca ana akım insan hakları önderleri “tam da siyahların çoğu işçi sınıfı mensubu olduğu için, etnik eşitliğin ancak ayrımcılık karşıtı politikalar ve sosyal-demokrat ekonomik politikaların bir arada uygulanması yoluyla sağlanabileceğini savundu.”

Soğuk savaşla gelen antikomünizmin, sınıf odaklı insan hakları siyasetine ürpertici bir etkisi olmuştu; önyargı ile, köleliğin ve Jim Crow’un7Jim Crow, aşağılamak amacıyla Beyazlar tarafından Siyahlara takılan isimlerden biri. Ayrıca bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/Jim_Crow_yasaları – ç.n. temel sebebi olan ekonomik sömürüyü birbirinden ayırmaya imkan sağlayan etnisite analizleri için sahne hazırlanmıştı. Nitekim bu, ırkçılığın ekonomi politiğin bir ürünü olmaktan çok psikolojik bir rahatsızlık olarak yeniden biçimlendiği bir dönemdi. McCarthycilik8https://tr.wikipedia.org/wiki/McCarthycilik – ç.n. 1950’lerin sonunda gerilediğinde, ana akım siyah insan hakları önderleri bir kez daha, makul ücretli işler ve sosyal-demokrat politikalar gibi, herkes için ekonomik fırsat yaratmayı etnik eşitlik için gerekli olarak tanımladı. 1963 yılında Washington’daki İş ve Özgürlük Yürüyüşü’nün siyah organizatörleri Randolph ve Bayard, ikisi de sosyalist, bu konuda çok netti… Yürüyüşün taleplerinin sadece ayrımcılık karşıtı önlemleri değil, aynı zamanda tam istihdamlı ekonomiyi, iş programlarını ve asgari ücret zammını da içermesinin nedeni buydu.

Amerikan siyaseti Nixon ve Clinton başkanlıkları arasında sürekli sağa doğru kayarken, etnisite söylemi ve ülkenin ekonomi politiğini çevreleyen söylem de değişti. Muhafazakarlar siyahların maruz kaldığı sosyoekonomik eşitsizlikleri kötü değerlere, liberaller ise ırkçılığa ve kötü değerlere bağladı. Siyasi-ekonomik dinamiklerden etkili bir şekilde ayrıştırıldıktan sonra, “ırkçılık” bir suçlama veya teşhis olarak giderek daha amorf; bulanık bir tutumlar, sözler, bireysel eylemler ve numune farklılıklar bütünü; tarihsel olarak belirli toplumsal ilişkilerin dışında hareket eden otonom bir güç haline geldi. Bugün ise tek kelime, çok amaçlı bir açıklama işlevi görüyor: Toplu hapsetmeler, varlık uçurumu, ücret uçurumu, polis şiddeti, etnik açıdan orantısız yoksulluk ve işsizlik oranları, kölelik, Güney’deki Jim Crow rejimi, sağlıksal eşitsizlikler, uyuşturucu savaşı, rastgele ortaya çıkan fanatik taşkınlıklar, seçmenleri sindirme ve daha fazlası için.

Bariz şekilde görülen etnik eşitsizlikler endişe kaynağı, fakat buradan çıkış yolu tam da siyah insanları işçiler, öğrenci, ebeveyn, vergi mükellefi, yurttaş, düzgün işlere, barınma ve sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyan, ya da dış politikadan endişe duyan insanlar olarak ele alan sosyal ve ekonomik politikalardan geçiyor; onları yekpare bir etnik sınıflandırma altında homojenleştirmekten değil. Bu yanlış yönlendirilmiş refleks sağolsun, rutin olarak biz de işçi sınıfı sorunlarının üzerine giden çetin girişimler Afrikalı Amerikalılar için yeterli olamaz gibi davranıyoruz, çünkü onlar sınıfsal indirgemeci ve bu yüzden etnik açıdan münhasırlar. İroniye bakın, Toure Reed’in de ifade ettiği gibi, bu bakış açısı etnik indirgemeci: Afrikalı Amerikalıların ihtiyaçlarına hitap ediyor gibi görünmek için temel politikaların ve girişimlerin her zaman ve her yerde yalnız Afrikalı Amerikalı damgalı konulara uyarlanması gerektiğini varsayıyor.

Cedric Johnson ve Dean Robinson’un belirttiği gibi9https://jacobinmag.com/2019/02/black-lives-matter-power-politics-cedric-johnson, insan hakları sonrası siyah siyaseti, sınıf siyasetinin yüzünü gizleyen bir etnik dayanışma kavramı olarak “etnik grup” ifadesini vurgulama eğiliminde oldu. Siyah Demokratlar ve diğer neoliberal elitler, 2016’dan beri sürekli başvurdukları Sanders programı suçlamalarında Afrikalı Amerikalı emekçilerin koşullarını diğerleriyle birlikte iyileştirecek geniş çaplı yeniden bölüşüm girişimlerine karşı çıkmak için, nihayeten etnisiteye özgü savlara bel bağladıklarını tekrar tekrar gösterdiler. İronik bir şekilde, bu durum ekonomik eşitsizlik ve dezavantajdan en çok etkilenen seçmenlerin günümüz siyaset tartışmalarında en az söz hakkına sahip olduğu anlamına geliyor.

Sınıf indirgemeciliği, tekrardan, bir mit. Fakat diğer mitler gibi bu mit de derin inanç sistemlerimiz hakkında daha çok şey ortaya çıkarıyor. İndirgemecilikle suçlanan insanlar hakkında hiçbir şey söylemese bile, bize suçlayanlar, yani elit söylemin uzman yönetsel bekçileri hakkında çok şey anlatıyor. Hepsinden önemlisi sınıf indirgemeceliği miti, kadınların, etnik azınlıkların ve diğer marjinal nüfusun sözümona çıkarlarını geniş çaplı ve aşağı doğru ekonomik yeniden bölüşüm pahasına ele alma arzusuna güçlü bir ifade veriyor. Ne de olsa hiçbir şey, kişinin kendi sınıfsal bağını rakibin yalnızca sınıfla ilgilendiği ithamından daha çarpıcı bir biçimde ilan edemez.

Çeviri: Anıl Aksu

* Yazının orijinali, “The Myth of Class Reductionism” başlığıyla 25 Eylül 2019 tarihinde newrepublic.com‘da yayımlanmıştır. Tercüme Odası sayfasında yayımlanan içerikler, Devrim dergisinin yayın politikasıyla uyumlu olmak zorunda değildir.

Notlar:

[1] Türkçeye “dilek listesi” olarak çevrilebilecek olan “Wish-list” ifadesi, siyasetçilerin belirli konulardaki vaatlerini ve uygulamayı düşündüğü planlarını anlatır. Genellikle mevcut sorunlara üretilmesi beklenen yanıtlardan ziyade konulara farklı yönden yaklaşmayı anlatan bir ifade olarak kullanılmaktadır. Buradaki cümle içerisinde de “konuyla alakasız ekonomik talepleri” anlatmak için kullanılmıştır – ç.n.

[2] https://www.smithsonianmag.com/history/what-was-protest-group-students-democratic-society-five-questions-answered-180963138/

[3] Students for a democratic Society (SDS), ABD’de 1960’lı yıllar boyunca aktif olan solcu öğrenci örgütü (https://en.wikipedia.org/wiki/Students_for_a_Democratic_Society#:~:text=Students%20for%20a%20Democratic%20Society%20(SDS)%20was%20a%20national%20student,representations%20of%20the%20New%20Left) – ç.n.

[4] “Labor-leftist” ABD’de 20. yüzyılda isminde labor bulunan ve Türkçede “ işçi partisi” olarak geçen partilerin destekçilerini adlandırmak için kullanılan tabir – ç.n.

[5] http://s3-us-west-2.amazonaws.com/aamweb/uploads/research-pdf/UnmadeInAmerica.pdf

[6] https://www.jacobinmag.com/2015/08/bernie-sanders-black-lives-matter-civil-rights-movement

[7] Jim Crow, aşağılamak amacıyla Beyazlar tarafından Siyahlara takılan isimlerden biri. Ayrıca bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/Jim_Crow_yasaları – ç.n.

[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/McCarthycilik – ç.n.

[9] https://jacobinmag.com/2019/02/black-lives-matter-power-politics-cedric-johnson

Döviz ile destek olmak için Patreon üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Türk Lirasıyla destek olmak için Kreosus üzerinden bağış yapabilirsiniz.
Devrim dergisini dijital ya da basılı olarak edinmek, abone olmak için Shopier’daki mağazamıza göz atabilirsiniz.